Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
E:2017/140, K:2020/1013, T:09.12.2020
- Anonim Şirket Esas Sözleşme Değişikliği
- Genel Kurul Kararının Yokluğu
- Emredici Hükümler
- Yönetim Kurulu Üyeliği İçin Aday Gösterme Hakkı
MAHKEMESİ : Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “genel kurul kararının yokluğu ve iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; müvekkilinin TOBB, TESK, KOSGEB, TOSYÖV isimli kuruluşlar ile birlikte kurucu ortağı olduğu davalı şirketin 1991 yılında kurulduğunu, daha sonra Halk Bankası A.Ş.’nin de davalı şirkete ortak olduğunu, 2006 yılında yapılan esas sözleşmenin 7. maddesinin değiştirilmesi ile müvekkilinden ve anılan kuruluşlardan belirli sayılarda üye olmak üzere yönetim kurulunun dokuz üyeden oluşmasının kararlaştırıldığını, ayrıca esas sözleşmeye eklenen geçici 5. madde ile müvekkilinin yönetim kurulunda bir üye ile temsil hakkının yirmi bir yıl süreyle saklı olduğunun belirlendiğini, bu durumun müvekkiline verilen imtiyaz niteliğinde bulunduğunu, 07.08.2009 tarihli şirket olağan genel kurulunda esas sözleşmenin 7. maddesinde “dokuz üyeden oluşan yönetim kurulunun beş üyeliğinin TOBB’a, dört üyeliğinin KOSGEB’e verilmesine” şeklinde değişiklik yapıldığını ve geçici 5. maddenin de kaldırılmasına karar verildiğini, bu kapsamda teşekkül eden yönetim kurulunun 09.09.2009 tarihli ve 08.10.2009 tarihli olağanüstü genel kurulun toplanması kararı aldığını ve yapılan olağanüstü genel kurul toplantılarında esas sözleşmede değişiklikler yapıldığını, imtiyazlı ortakların haklarının ihlaline ilişkin bulunan kararların infaz kabiliyetinin olmadığını ileri sürerek 07.08.2009 tarihli genel kurulda alınan esas sözleşmenin 7. maddesinde değişiklik yapılmasına ve geçici 5. maddenin ortadan kaldırılmasına ilişkin kararların infaz kabiliyetinin olmadığının tespitiyle, kararların yoklukla malul olduğunun tespiti ve iptaline, yine 09.09.2009 tarihli ve 08.10.2009 tarihli genel kurullarda alınan kararların yoklukla malul olduğunun tespitiyle iptallerine karar verilmesini, bu kararların ticaret sicilinden terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı:
5.1. Davalı … vekili; davacının 07.08.2009 tarihli genel kurula katılmadığını, bu nedenle iptal talebinde bulunamayacağını, diğer genel kurul toplantılarında davacıyı ilgilendiren bir karar alınmadığını, davacının şirketin büyüyen ve gelişen konumunda çok küçük bir sermaye ile yönetimde söz sahibi olma iddiasının hakkaniyetle bağdaşmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
5.2. Davalı Ankara Ticaret Sicil Memurluğu; dava dilekçesi usulüne uygun olarak tebliğ edilmesine rağmen davaya cevap vermemiş ve duruşmalara katılmamıştır.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.09.2011 tarihli ve 2009/674 E, 2011/320 K. sayılı kararı ile; davaya dayanak yapılan 2006 yılındaki esas sözleşme değişikliği ile düzenlenen 7. madde ve eklenen geçici 5. maddenin davacıya TTK’nin 389. maddesi gereğince imtiyazlı paydan kaynaklı hak ve yetkileri tanımadığı, kural olarak anonim şirketlerde imtiyazın paya bağlanma zorunluluğunun aynı Kanun’un 401. maddesinde belirtildiği ve yine aynı Kanun’un 300/2-b.5 maddesi gereğince de tescil ve ilanının gerektiği göz önüne alınarak paya bağlanan bir imtiyazın varlığının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13.02.2013 tarihli ve 2011/15478 E, 2013/2491 K. sayılı kararı ile; “…Dava, davalı şirket genel kurul kararlarının yoklukla malul olduklarının tespiti, iptali ve ticaret sicilinden terkini istemlerine ilişkin olup, yukarıdaki özetten de anlaşılacağı üzere mahkemece kural olarak anonim şirketlerde imtiyazın paya bağlanma zorunluluğunun bulunduğu, paya bağlanan bir imtiyazın varlığının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere imtiyazın “pay”a bağlanması, yani üstünlüğün “pay”a tanınmış olması icap eder. Paya değil de “kişi”ye veya “sıfat”a veya “makam”a bağlanan haklar, üstünlükler ve imkânlar, 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanununa göre imtiyaz değildir. Mesela pay sahibi (A)’ya ömür boyu murahhas üyelik tanıyan veya veto hakkı veren esas sözleşme hükümleri -geçerli oldukları sonucuna varılan durumlarda- imtiyaz olarak nitelendirilemezler. Çünkü, üstün hak tanınan “pay” veya “paylar” değil, pay sahibi (A)’dır. Bu tür haklar “akdi hak”lar diye anılır ve genel hükümler çerçevesinde değerlendirilir ve sözleşmenin taraflarca karşılıklı olarak anlaşmak suretiyle değiştirilmesi mümkündür. (Bkz. Prof. Dr. Reha POROY, Prof. Dr. Ünal TEKİNALP, Prof. Dr. Ersin ÇAMOĞLU, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, 11. Bası, İstanbul, 2009, Sh. 479.)
Somut olayda; davalı şirketin 31/08/2006 tarihinde yapılan 2005 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan ana sözleşme değişikliği kararıyla ve ana sözleşmeye eklenen geçici 5. maddenin “genel kurul kararına binaen MEKSA, TOSYÖV, TESK ve HALKBANK’ın yönetim kurulunda birer üye ile temsil hakları, iş bu genel kurul kararının tescilinden itibaren 21 yıl süre ile saklıdır” hükmüyle davacıya 21 yıl müddetle yönetim kurulunda bir üye bulundurma hakkı tanınmıştır. Her ne kadar yukarıda belirtildiği üzere imtiyazın paya tanınması söz konusu ise de ana sözleşme değişikliğiyle birlikte davacıya tanınan bu hak bir imtiyaz hakkı olmayıp sözleşmesel bir haktır. Sözleşmesel bir hakkın hak sahibinin izni olmadan ortadan kaldırılması da mümkün değildir. Mahkemece, davacıya tanınan hakkın sözleşmesel bir hak olduğu kabul edilerek davacının davadaki taleplerinin buna göre değerlendirilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün temyiz eden davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 23.06.2015 tarihli ve 2013/688 E., 2015/408 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ek olarak 2006 tarihli esas sözleşme değişikliğiyle birlikte davacıya tanınan hakkın bir imtiyaz hakkı olmayıp sözleşmesel bir hak olduğu, sözleşmesel hakların ise tek taraflı irade beyanı ile sonlandırılabileceği, aksi durumda sözleşmesel hakka imtiyazlı haktan daha üstün bir statü tanınmış olacağı, somut olayda da genel kurul kararı ile esas sözleşme değişikliğine gidilmiş olduğundan sözleşmesel hakkın ihlâlinin söz konusu olmadığı, bu itibarla davacının olası hak taleplerini genel hükümler (Borçlar Kanunu) çerçevesinde sözleşmenin karşı tarafına her zaman ileri sürebileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 6762 sayılı TTK döneminde anonim şirketlerde esas sözleşme ile pay sahibine tanınan yönetimde belli bir süre ile bir üye tarafından temsil edilme hakkının pay sahibinin örtülü ya da açık rızası olmadan genel kurul kararı ile ortadan kaldırılıp kaldırılamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Dava, davalı şirketin esas sözleşme değişikliğine ilişkin genel kurul kararlarının yoklukla malul olduklarının tespiti istemine ilişkindir.
13. Uyuşmazlığın çözümü için ilk önce anonim şirket esas sözleşmesine ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
14. Bilindiği üzere, dava tarihinde yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6762 sayılı TTK) esas sözleşme, anonim şirketin temel düzenini oluşturan, ortaklığın iç ve dış ilişkileri ile pay sahiplerinin ortaklığa ve birbirlerine karşı hak, yetki ve yükümlülüklerini düzenleyen, şekle tâbi, katılıma açık (iltihakı) çok taraflı bir sözleşmeyi ifade etmektedir. Anonim şirketin tüzel kişi olarak organları, ehliyetinin sınırları, sermayesi, payları ve pay senetleri, pay sahipleri ve üçüncü kişiler ile ilişkileri, pay sahiplerinin ortaklığa ve birbirlerine karşı hak, yetki ve yükümlülükleri ve ortaklığın sona ermesi kanunların emredici hükümleri çerçevesinde esas sözleşme ile belirlenir. Bu özellikleri ile esas sözleşme, şirketin organlarını, pay sahiplerini ve şirketin tüzel kişilik kazanmasıyla objektif nitelik kazanan hükümleriyle üçüncü kişileri bağlamaktadır.
15. Esas sözleşmede yer almaları herhâlde zorunlu olan kayıtlar 6762 sayılı TTK’nin 279. maddesinde belirtilmiştir. Bu tür kayıtlar anılan maddede sayılanlardan ibaret olmayıp 6762 sayılı TTK’nin diğer bazı maddelerinde de başkaca zorunlu kayıtlara yer verilmiştir. Öte yandan bazı anonim şirket türlerini düzenleyen diğer özel kanunlarda da ilgili anonim şirketlerin esas sözleşmelerinde yer alması zorunlu başkaca kayıtlar da öngörülmüştür.
16. Esas sözleşmede, zorunlu kayıtlar yanında, emredici hükümlere, ahlâka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı veya imkânsız olmamak koşuluyla gereksinim duyulan ihtiyari kayıtlara da yer verilebilir. Bu düzenlemeler 6762 sayılı TTK ve diğer özel kanunların emredici olan veya olmayan hükümlerini tamamlar veya emredici olmayan hükümlerini değiştirir nitelikte yahut özel düzenleme şeklinde olabilirler. Uygulamada ihtiyari kayıtların önemli bir bölümünü pay sahipleri ile üçüncü kişiler lehine anonim şirkete karşı ve pay sahipleri arasında birbirlerine karşı talep (alacak) hakları ihdas eden ve borçlar hukuku sözleşmeleri niteliğinde olan düzenlemeler oluşturmaktadır.
17. Esas sözleşmede yer alan tüm zorunlu ve ihtiyari kayıtları, salt tüzel kişiyi ve onun temel düzenini oluşturan hükümler; tüzel kişinin pay sahipleri ve üçüncü kişilerle ve pay sahiplerinin birbirleri ile olan ilişkilerini düzenleyen hükümler olarak iki gruba ayırmak mümkündür. Özellikle esas sözleşmenin tüzel kişinin pay sahipleri ve üçüncü kişilerle ve pay sahiplerinin birbirleri ile olan ilişkilerini düzenleyen hükümlerinin bir bölümü oy hakkı, kâr payı hakkı gibi konularda imtiyazlı paylar ihdasına ilişkin pay sahipliği hakları oluştururken, diğer bir bölümü de şirketin mevcut bir işletme veya bazı ayınları devralması; kurucular ve şirketle ilgili diğer kimseler lehine intifa hakları (senetleri) ihdası; yönetim kuruluna aday gösterilmesi; kuruculara, yönetim kurulu üyelerine ve diğer kimselere ortaklık kazancından pay verilmesi; satışa çıkarılan şirket paylarını satmaları hususunda pay sahiplerine öncelik hakkı tanınması gibi şirkete karşı veya pay sahipleri arasında talep (alacak) hakkı ihdas eden hükümlerdir.
18. Görüldüğü üzere esas sözleşme ile tanınan hakların bir kısmı paya tanındığı için imtiyaz niteliğindedir. Özellikle pay sahipleri ile üçüncü kişiler lehine anonim şirkete karşı ve pay sahipleri arasında birbirlerine karşı talep (alacak) hakları ihdas eden haklar ise paya bağlanmadığı için imtiyaz niteliğinde olmayıp şirket ilişkisinin ötesinde sözleşmesel bir temele dayanan sözleşmesel hak niteliğindedir. Hem imtiyaz niteliğindeki haklar hem de sözleşmesel temele dayanan haklar ihdas eden esas sözleşme hükümlerinin tüzel kişinin (genel kurulunun) tek yanlı bir kararıyla kaldırılabilmesi veya değiştirilebilmesi mümkün değildir. Bunun için pay sahiplerinin veya üçüncü kişilerin açık veya kapalı rızalarının alınması zorunludur (Moroğlu, Erdoğan: Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul, 2017, s. 235.). Kanun koyucu tarafından 6762 sayılı TTK’nin 389 ve 391. maddeleri ile imtiyaz niteliğindeki hakların korunması için özel bir koruma rejimi öngörülmüş; imtiyaz niteliğindeki haklarının kaldırılması, kısıtlanması veya olumsuz etkilenmesinin söz konusu olduğu hâllerde, bu rızanın tüzel kişi ile pay sahiplerinin karşılıklı çıkarlarını dengeleyecek şekilde imtiyazlı pay sahipleri özel kurulunun çoğunluk kararı ile alınması düzenlenmiştir. Ancak imtiyaz niteliğinde olmayan ve sözleşmesel bir temele dayanan haklar için ise özel düzenleme getirilmemiştir. Bu itibarla pay sahibine sözleşmesel temele dayalı olarak tanınan hakların sadece ilgilinin muvafakati ile kaldırılabileceği veya sınırlandırılabileceği kabul edilmelidir (Kendigelen, Abuzer: Anonim Ortaklıkta Yönetime Katılma Haklarında İmtiyaz, İstanbul, 1999, s. 46).
19. Esas sözleşmenin pay sahipleri ile üçüncü kişiler lehine anonim şirkete karşı ve pay sahipleri arasında birbirlerine karşı talep (alacak) hakları (sözleşmesel hak) ihdas eden hükümlerine aykırı olan, bunları değiştiren, sınırlayan veya ortadan kaldıran genel kurul kararlarının geçersizliğinin dava edilmesi genel kurul kararlarının iptalini düzenleyen 6762 sayılı TTK’nin 381. maddesinde belirtilen (genel kurul kararına muhalif kalıp bunun toplantı tutanağına geçirilmesi, üç aylık hak düşürücü dava süresine uyulması ve en erken dava ile birlikte icranın geri bırakılmasını talep edebilme) koşullarına tabi değildir. Üçüncü kişiler ile pay sahipleri söz konusu genel kurul kararlarının kendileri hakkında bağlayıcılığının bulunmadığını genel hükümlere göre tespit davası veya itiraz yoluyla ileri sürebilirler (Moroğlu, s. 236).
20. Hemen belirtilmesi gerekir ki 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6102 sayılı TTK) ile mülga 6762 sayılı TTK döneminde bulunmayan “emredici hükümler” ilkesi getirilmiştir. 6102 sayılı TTK’nin “emredici hükümler” başlıklı 340. maddesi “Esas sözleşme, bu Kanunun anonim şirketlere ilişkin hükümlerinden ancak Kanunda buna açıkça izin verilmişse sapabilir. Diğer kanunların, öngörülmesine izin verdiği tamamlayıcı esas sözleşme hükümleri o kanuna özgülenmiş olarak hüküm doğururlar.” hükmünü haizdir. Buna göre esas sözleşmede yer alacak olan ihtiyari kayıtların geçerliliği, emredici hükümlere, ahlaka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırılık veya imkânsızlık hâllerinin yanında ayrıca “Kanunda açıkça izin verilmiş olma” koşulu ile de sınırlanacaktır. Başka bir deyişle 6102 sayılı TTK döneminde anonim şirketlere ilişkin bütün hükümler emredici nitelik taşımakta olup; artık esas sözleşmeye konulacak ihtiyari kayıtlar, Kanun buna açıkça izin vermişse mümkün olabilecektir (Pulaşlı, Hasan: Şirketler Hukuku Genel Esaslar, Ankara, 2017, s. 285).
21. Bununla birlikte 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 22. maddesi ile anonim şirket esas sözleşmelerinin yayımı tarihinden itibaren on iki ay içinde 6102 sayılı TTK ile uyumlu hâle getirileceği, Bakanlığın bu süreyi bir yıl uzatabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca anılan Kanun’un 28/2 maddesinde; 6762 sayılı eski TTK zamanında ve 6102 sayılı TTK’nin kabul edilmesinden en az bir yıl önce esas sözleşme hükmü ile bazı pay gruplarına tanınmış olan yönetim kurulu üyeliği için aday gösterme hakkı, 6102 sayılı TTK’nin 360/1 maddesindeki sınırı aşsa bile müktesep hak sayılacağı belirtilmiştir. Bu itibarla 6762 sayılı TTK döneminde 6102 sayılı TTK’nin kabul edilmesinden en az bir yıl önce esas sözleşme ile öngörülen imtiyaz niteliğinde olmayan ancak sözleşmesel hak niteliğindeki bazı pay gruplarına tanınmış olan yönetim kurulu üyeliği için aday gösterme hakkı 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 28/2 maddesi ile müktesep hak kabul edilmiştir. Anılan maddenin gerekçesi ve 6102 sayılı TTK’nin 360. maddesi de dikkate alındığında bazı pay gruplarına tanınmış olan yönetim kurulu üyeliği için aday gösterme hakkının, ayrıca belirli bir grup oluşturan pay sahipleri, belirli pay grupları ve azlığa tanınmış olan yönetim kurulunda temsil edilme hakkını da kapsadığı kabul edilmelidir (Karasu, Rauf: Anonim Şirket Yönetim Kurulunda Belirli Grupların Temsil Edilme Hakkı, Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi, 2016, C. 1, S. 1, s. 38.).
22. 6102 sayılı TTK’nin 360. maddesinde; “Esas sözleşmede öngörülmek şartı ile belirli pay gruplarına, özellik ve nitelikleriyle belirli bir grup oluşturan pay sahiplerine ve azlığa yönetim kurulunda temsil edilme hakkı tanınabilir. Bu amaçla, yönetim kurulu üyelerinin, belirli bir grup oluşturan pay sahipleri, belirli pay grupları ve azlık arasından seçileceği esas sözleşmede öngörülebileceği gibi, esas sözleşmede yönetim kurulu üyeliği için aday önerme hakkı da tanınabilir…” hükmü yer almaktadır. Buna göre 6102 sayılı TTK ile belirli pay gruplarının yanında “belirli bir grup oluşturan pay sahiplerine” ve azınlığa da yönetimde temsil edilme hakkı tanınmaktadır. Belirli bir grup oluşturan pay sahipleri; herhangi bir pay sahibini değil, esas sözleşmede 6102 sayılı TTK’nin 340. maddesinde öngörülen emredici hükümler ilkesine aykırı olmayacak şekilde, somutlaştırılan ve kural olarak aralarında ortak bağlar bulunan pay sahiplerini ifade etmektedir. Bu itibarla örneğin şirketin kurucu ortakları, şirkette çalışan pay sahipleri, üretim yapan bir anonim şirketin müşterileri, şirkete ham madde tedarik edenler, belirli bir mesleğe mensup olanlar, belirli bir grup oluşturan pay sahipleri olarak kabul edilmelidir (Karasu, s. 34.).
23. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı şirketin 1991 yılında kurulduğu ve davacının davalı şirketin kurucu ortaklarından olduğu, davalı şirketin 31.08.2006 tarihinde yapılan 2005 yılı olağan genel kurul toplantısında esas sözleşmenin 7. maddesinin değiştirildiği ve esas sözleşmeye “geçici madde 5” eklendiği, esas sözleşmenin değiştirilen 7. maddesi ile davalı şirketin kurucu ortaklarına yönetim kurulunda temsil edilme hakkı tanındığı ve davacının da bir üye ile yönetim kurulunda temsil edileceğinin düzenlendiği, esas sözleşmeye eklenen “geçici madde 5” ile de yönetim kurulunda bir üye ile temsil edilme hakkına sahip olan kurucu ortakların bu haklarının 21 yıl süreyle saklı olduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır.
24. Davalı şirketin dava konusu olan 07.08.2009 tarihli olağan genel kurul toplantısında, esas sözleşmenin “Yönetim kurulu 9 üyeden oluşur. Yönetim kurulunda; TOBB üç, KOSGEB iki, HALKBANK bir, TESK bir, MEKSA bir ve TOSYÖV bir üye ile temsil edilirler…” şeklindeki 7. maddesi; “Şirket Yönetim Kurulu 9 (dokuz) üyeden oluşur. Bu üyelerden dört üye şirket ortağı KOSGEB’in sahip olduğu paylara bu ana sözleşme maddesi gereğince tanınan imtiyaz ile pay sahibi KOSGEB’in göstereceği adaylar arasından; kalan beş üye ise TOOB’un sahip olduğu paylara bu ana sözleşme maddesi gereğince tanınan imtiyaz ile pay sahibi TOBB’un göstereceği adaylar arasından şirket Genel Kurulunca seçilir…” şeklinde değiştirilmiş; ayrıca “Genel Kurul kararına binaen MEKSA, TOSYÖV, TESK ve HALKBANK’ın yönetim kurulunda birer üye ile temsil edilme hakları, işbu Genel Kurul Kararının tescilinden itibaren 21 yıl süreyle saklıdır” şeklindeki “geçici madde 5” ise kaldırılmıştır. Dava konusu olan davalı şirketin 09.09.2009 tarihli ve 08.10.2009 tarihli genel kurul toplantılarına ise yeni oluşturulan yönetim kurulu tarafından çağrı yapılmıştır. Görüldüğü üzere 6762 sayılı TTK döneminde davalı şirketin kurucu ortaklarına 31.08.2006 tarihli esas sözleşme değişikliği ile tanınan yönetimde belli bir süre ile bir üye tarafından temsil edilme hakkı; paya bağlanan bir hak olmayıp, pay sahibine esas sözleşme ile tanınan sözleşmesel bir hak niteliğindedir.
25. Bu itibarla yukarıda da ayrıntılı olarak açıklandığı üzere 6762 sayılı TTK döneminde davacıya tanınan bu hak, sözleşmesel temele dayanan bir hak olduğundan sadece ilgililerin muvafakati ile kaldırılabileceği veya sınırlandırılabileceği kabul edilmelidir. Kaldı ki 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 28/2 maddesinde; 6762 sayılı eski TTK zamanında ve 6102 sayılı TTK’nin kabul edilmesinden en az bir yıl önce esas sözleşme hükmü ile bazı pay gruplarına (belirli bir grup oluşturan pay sahiplerine) tanınmış olan yönetim kurulu üyeliği için aday gösterme hakkı müktesep hak sayıldığı; 6102 sayılı TTK’nin 360. maddesi gereğince de artık belirli bir grup oluşturan pay sahiplerine de yönetimde temsil edilme hakkı tanınmasının mümkün olduğu gözetildiğinde davacıya tanınan yönetim kurulunda belli bir süre ile bir üye tarafından temsil edilme hakkı emredici hükümler ilkesine de aykırılık oluşturmayacaktır.
26. O hâlde 31.08.2006 tarihli esas sözleşme ile davacıya tanınan yönetim kurulunda belli bir süre ile bir üye tarafından temsil edilme hakkının sadece davacının muvafakati ile kaldırılabileceği, davacının bu hakkını kaldıran genel kurul kararlarının geçersizliğinin dava edilmesi genel kurul kararlarının iptalini düzenleyen 6762 sayılı TTK’nin 381. maddesinde belirtilen koşullarına tabi olmadığı gözetilerek davadaki taleplerin buna göre değerlendirilmelidir.
27. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 09.12.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.