Eser Sözleşmesi – KDV – Fatura – Fatura İçeriğine İtiraz

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu         

E:2019/5, K:2022/90, T:08.02.2022 

MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Osmaneli Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin yaptığı iş karşılığı davalı adına 25.05.2012 tarihli 003667 seri numaralı açık fatura düzenlediğini, davalının 01.06.2012 tarihinde PTT kargo ile tebliğ edilen faturaya itiraz etmediği gibi borcunu da ödemediğini ileri sürerek fatura bedelinin tahsili için Osmaneli İcra Müdürlüğünün 2012/285 sayılı dosyasında davalı aleyhine başlatılan takibe itirazın iptaline, davalının takip konusu alacağın %40’ı oranından az olmamak üzere icra inkâr tazminatı ödemesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili ile davacının şifahi olarak apartman merdivenlerinin mermer yapılması konusunda Katma Değer Vergisi (KDV) dâhil 3.300TL bedel üzerinden anlaştığını, ancak davacının anlaşmaya aykırı şekilde eksik ve kusurlu iş yaptığını, dava konusu 25.05.2012 tarihli faturanın müvekkiline tebliğ edilmediğini ve davalının faturadan haberi olmadığını, gönderilen ödeme emri ile faturayı öğrenen müvekkilinin hem takibe hem de faturaya itiraz ettiğini, anlaşmaya aykırı olarak 3.900TL+KDV üzerinden düzenlenen faturaya yapılan işle ilgisi olmayan imalatların yazıldığını, üstlendiği işi tam olarak yapıp müvekkiline teslim etmeyen davacının ücrete hak kazanmadığını, alacağın muaccel hâle gelmediğini, takibin haksız olduğunu belirterek davanın reddini ve davacı aleyhine takip miktarının %40’ından aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Osmaneli Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.07.2015 tarihli ve 2013/103 E., 2015/191 K. sayılı kararı ile; taraflar arasında mermer döşeme işi konusunda sözlü anlaşma yapıldığı, tarafların ve tanıkların beyanlarına göre dava konusu alacağın fatura tutarının 3.900TL+KDV olduğu, mermer ve inşaat bilirkişisinin 14.07.2015 tarihli raporuna göre eksik ve kusurlu işlerin giderilmesi için 414,70TL masraf yapılması gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne 4.600,30TL yönünden takibin devamına, alacak likit olmadığından icra inkâr tazminatına yer olmadığına karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 17.05.2017 tarihli ve 2016/2096 E., 2017/2093 K. sayılı kararı ile;

“…Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak ile ilgili yapılan icra takibine itirazın iptâli talebine ilişkin olup mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı davasında aralarında düzenlenen sözlü anlaşmaya göre davalıya yaptığı imalâtlar nedeniyle olan alacağının ödenmediğini, yaptığı icra takibine de itiraz ettiğini belirterek davalının takibe itirazının iptâline takibin devamına karar verilmesini istemiş, davalı savunmasında davacı ile aralarında apartman merdivenlerinin mermer yapılması konusunda anlaşma yapıldığını, yapılan pazarlıkta bedelin 1.600,00 TL olarak kararlaştırıldığını, buna rağmen davacının sonradan malzeme fiyatlarının yükseldiğini beyan ederek 3.300,00 TL talep ettiğini, bu rakamı da kabul etmelerine rağmen imalâtı kararlaştırılan şekilde bütün parça mermer yerine parça mermer kullanarak yaptığı gibi merdiven basamaklarını farklı yüksekliklerde yaptığını, sonradan düzenlediği faturayı tebliğ etmeden icra takibine koyduğunu, anlaşmanın KDV dahil 3.300,00 TL iken faturanın 3.900,00 TL + KDV olarak düzenlendiğini, işin tam olarak yapılıp teslim edilmediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiş, mahkemece bilirkişi raporu ve tanık beyanlarına göre taraflar arasındaki anlaşmanın bedelinin 3.900 TL + KDV olduğu, 414,70 TL eksik kusurlu imalât bedelinin mahsubu ile davanın 4.600,30 TL üzerinden kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar arasında akdî ilişkinin kurulduğu ihtilâfsız olup ihtilâf, imalâtın bedeli ile ilgilidir. Mahkemenin kabulünün aksine imalât bedelinin tanık beyanları ile saptanması mümkün olmayıp işin yapıldığı tarih itibarıyla yürürlükte olan 818 sayılı BK’nın 366. maddesine göre yapıldığı yıl piyasa rayiçlerine göre mevcut hali ile yani ayıp ve eksiklerde dikkate alınarak belirlenmesi gerekir. Ayrıca Dairemizin yerleşmiş uygulamalarına göre piyasa fiyatlarının içerisinde KDV’nin de dahil olduğu kabul edilmektedir. Mahkemece bilirkişiden alınacak ek raporla imalâtın bedelinin yapıldığı yıl piyasa rayicine göre belirlenip kanıtlanacak ödemelerin mahsubu ile sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bu konuda bedelin tanık beyanlarına göre saptanıp karar verilmesi doğru olmadığı gibi kısa karar ile gerekçeli kararda çelişki yaratacak şekilde ve HMK’nın 294-297. maddellerine aykırı olarak kısa kararda miktar belirtilmeksizin sadece kısmen kabul kararı verilip gerekçeli kararda miktarın belirtilmiş olması kabul şekli itibarıyla doğru olmamış, bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Osmaneli Asliye Hukuk Mahkemesinin 31.01.2018 tarihli ve 2017/103 E., 2018/25 K. sayılı kararı ile; taraflar arasında akdî ilişkinin kurulduğu konusunda herhangi bir ihtilâf bulunmadığı, faturanın PTT kargo ile 04.06.2012 tarihinde alıcıya teslim edildiğine ilişkin tebliğ evraklarının dava dilekçesine eklendiği, davalı vekilinin de faturanın müvekkilinin adresine tebliğ edildiğini cevap dilekçesinde kabul ettiği, uyuşmazlığın iş bedeli, bu bedele KDV dâhil olup olmadığı ve işin tam anlamıyla teslim edilmiş olup olmadığı üzerinde toplandığı, dava konusu faturanın taraflar arasındaki sözlü sözleşmeye dayanarak düzenlenip davalıya tebliğ edildiği, faturaya yasal süresi içinde itiraz etmeyen davalının fatura içeriğini kabul etmiş sayılacağı, davalının bedelin iddia ettiği gibi olduğuna ilişkin dosyaya yazılı bir delil sunmadığı, tanıkların bedel konusunda bilgilerinin olmadığı, davalı tarafın işin sözleşmeye uygun yapılmayıp eksik ve ayıplı teslim edildiğine ilişkin ayıp ihbarında bulunmadığı, miktar belirterek karşı dava açmadığı, eldeki itirazın iptali davası açıldıktan sonra bu durumu ileri sürdüğü, fatura içeriğine itiraz edilmediğinden faturanın kesinleşmiş sayılacağı, bu nedenle iş bedeli ve KDV’nin davalı tarafça ödenmesi gerektiği, davacının önceki mahkeme kararında direnilmesine yönelik talepte bulunduğu, taleple bağlılık ilkesi gereğince önceki kararda direnilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; sözlü eser sözleşmesi ilişkisine dayalı somut olayda, davacı yüklenicinin imalat bedelinin, KDV ilave edilmeksizin ayıp ve eksikler de dikkate alınarak işin yapıldığı yıl serbest piyasa rayiçlerine göre mi, yoksa tebliğ edilmesine rağmen davalı tarafça yasal süresi içinde itiraz edilmediği için kesinleşen fatura içeriği ve tutarına göre mi hesaplanacağı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Bilindiği üzere borç doğuran sözleşmelerden birisi olan “Eser sözleşmesi”, uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yürürlükte bulunan ve somut olayda uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 355. maddesinde “istisna akdi” olarak adlandırılmış olup, “İstisna bir akittir ki onunla bir taraf (müteahhit), diğer tarafın (iş sahibi) vermeği taahhüt eylediği semen mukabilinde bir şey imalini iltizam eder” şeklinde ifade edilmiş; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 470. maddesinde de, “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir” biçiminde tanımlanmıştır.

13. Eser sözleşmeleri iki tarafa karşılıklı borç yükleyen bir tür iş görme sözleşmesidir. Yüklenici, iş sahibine karşı yüklendiği özen borcu nedeniyle eseri yasa ve sözleşme hükümlerine, fen, teknik ve sanat kurallarına uygun olarak yaparak ve zamanında tamamlayarak iş sahibine teslim etmekle yükümlüdür. Eser sözleşmelerinde “eser” ve “bedel” olmak üzere iki temel unsur vardır. Bu sözleşmelerde yüklenici istenen özellikte eseri meydana getirmeyi, iş sahibi de bu çalışma karşılığında ivaz ödemeyi üstlenmektedir.

14. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “İspat yükü” başlıklı 6. maddesi uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatlamakla yükümlü olup, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesinin birinci fıkrasına göre ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait olduğundan; yüklenici, sözleşmeye uygun olarak eseri meydana getirip teslim ettiğini, iş sahibi de sözleşmede kararlaştırılan ve teslimle muaccel hâle gelen iş bedelini ödediğini kanıtlamak zorundadır.

15. Mülga Borçlar Kanunu’nun “Akitlerin şekli,  I-Umumi kaide ve emrolunan şekillerin şümulü” başlıklı 11. maddesinin 1. fıkrasında; “Akdin sıhhati, kanunda sarahat olmadıkça hiç bir şekle tabi değildir” düzenlemesi ile sözleşmelerin geçerliliğinin, kanunda aksi öngörülmedikçe hiçbir şekle bağlı olmadığı ifade edilmiştir. Aynı Kanun’un “Rükünleri” başlıklı 13. maddesinin 1. fıkrasında (TBK 14. madde) “Tahriri olması icabeden akitlerde, borç deruhte edenlerin imzaları bulunmak lâzımdır” düzenlemesine yer verilmiştir.

16. Sözleşmeler ve bu arada eser sözleşmeleri de kural olarak hiçbir şekle bağlı değildir. Dolayısıyla, yasada aksi öngörülmedikçe, eser sözleşmeleri, sözlü veya yazılı yahut resmî biçimde yapılabilir.

17. Mülga Borçlar Kanunu’nun 366. maddesinde (TBK’nın 481. maddesi) “Evvelce kararlaştırılmamış veya takribi bir surette kararlaştırılmış olan bedel, yapılan şeyin kıymetine ve müteahhidin masrafına göre tayin edilir” şeklinde düzenlenen hüküm gereğince taraflar arasında eser sözleşmesi ilişkisinin bulunduğu sabit olup, iş bedelinin taraflarca önceden kararlaştırılmamış ya da yaklaşık olarak kararlaştırılmış olması ve iş bedelinde de uyuşmazlık bulunması hâlinde, yüklenicinin gerçekleştirdiği imalatın bedeli, işin yapıldığı yıl mahalli serbest piyasa rayiçlerine göre saptanmalıdır. Eserin yapıldığı yer ve zamanda geçerli olan piyasa değeri “rayiç bedel” olarak da tanımlanabilir. Rayiç bedel, eserin meydana getirilmesi için yüklenicinin yaptığı malzeme, işçilik, vergi, harç vs. tüm masraflar ile emeğinin karşılığı olan kâr ve KDV’yi de içermektedir

18. Nitekim açıklanan bu ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 15.04.2021 tarihli ve 2017/15-494 E., 2021/506 K.; 22.09.2021 tarihli ve 2017/(15)6-2828 E., 2021/1076 K.; 04.11.2021 tarihli ve 2018/(15)6-81 E., 2021/1336 K. sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir.

19. Katma Değer Vergisi (KDV) “Hizmetin yapılması, malın satılması aşamasında tüketiciden alınan ve daha sonra yükümlü tarafından beyan edilerek vergi dairesine yatırılan doğal vergi türü” (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 672-673) olarak tanımlanabilir.

20. 3065 sayılı KDV Kanunu’nun 1. maddesinde hangi işlemlerin katma değer vergisine tabi olduğu sayılmıştır. Kanun’un 4. maddesinde yapılan KDV’ye tabi hizmet tanımına göre eser meydana getirmek KDV bakımından hizmet olarak değerlendirilecektir. Kanun’da KDV’nin fiyata dâhil olup olmadığı konusunda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Özel hukuk ilişkisine konu bir durum olan KDV’nin fiyata dâhil olup olmadığı konusunun özel hukuk hükümlerine göre belirlenmesi gerekir ise de; bu konuda yorum yapılırken KDV Kanunu’ndaki hükümlerden dolaylı olarak yararlanılacaktır.

21. Mal veya hizmetin nihai kullanana ulaşması bir zincirin halkaları gibi pek çok aşamadan geçer. KDV oranı %18 ise, zincirin son halkasında yer alana ulaşan maliyetin 118’ de 18’i KDV olarak ödenmiştir. Ödenen KDV’nin mükellefi ise vergiyi idareye yatırmak zorunda olan teslim veya hizmeti yapmış olandır. Teslim veya hizmeti yapan bu vergiyi idareye, kendisinin önce ödediği KDV miktarını düşerek yatıracaktır. Bu mahsup her aşamada yeni bir vergi alınmamasını sadece arada yaratılan katma değerin vergilendirilmesini sağlamaktadır. Bu durumda zincirin diğer halkasında yer alanlar sonuçta hiçbir şekilde KDV ödememekte, tüm vergi, zincirin son halkasında bulunan son ödeyende kalmaktadır. Son ödeyen tarhiyatın muhatabı ise de verginin mükellefi olmadığından KDV’yi tahsil edip vergi dairesine yatırmak zorunda olan zincirin öncesi halkasındakiler bu yükümlülüğün gereği olarak belirledikleri fiyatın içine yatıracakları KDV’yi de ekleyerek tahsil etmeleri gerektiğinden, açıkça belirtilmeyen hâllerde KDV’nin fiyata dahil olduğu kabul edilmelidir. Bu da göstermektedir ki, mahalli piyasa rayicine göre hesaplanan iş bedeline KDV de dahil olup, ayrıca KDV ilavesi yapılmayacaktır.

22. Gelinen aşamada; taraflar arasında, iş bedelini kararlaştırma biçimini ve ödenecek miktarı ortaya koyan yazılı herhangi bir belge veya sözleşme bulunmadığı belirtilmelidir. Davacı yüklenici, iş bedeline ilişkin alacağını 25.05.2012 tarihli 003667 seri numaralı faturaya dayandırmaktadır. Davacının sözlü eser sözleşmesine göre yaptığı iş karşılığı düzenlediği faturasının tebliğ edildiği ve itiraza uğramadığı hâlde ödenmediği iddiasına karşılık akdî ilişkinin varlığını kabul eden davalı iş sahibi faturanın tebliğ edilmediğini ve davacının ücrete hak kazanmadığını savunmaktadır.

23. Bu nedenle “fatura” ve “faturanın delil olma” niteliğine ilişkin hükümlere değinmekte fayda vardır.

24. Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticarî vesikadır (VUK m.229). Ticarî işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 373).

25. Uyuşmazlık tarihi itibariyle somut olayda uygulanması gereken mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK’nın) 23. maddesinde:

“Ticari işletmesi icabı bir mal satmış veya imal etmiş veyahut bir iş görmüş yahut bir menfaat temin etmiş olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini istiyebilir.

Bir faturayı alan kimse aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı hakkında bir itirazda bulunmamışsa münderecatını kabul etmiş sayılır.

Şifahen, telefon veya telgrafla yapılan mukavelelerin veya beyanların muhtevasını teyit eden bir yazıyı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde bir itirazda bulunmamışsa teyit mektubunun yapılan mukaveleye ve beyanlara uygun olduğunu kabul etmiş sayılır” denilmektedir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK’nın) 21. maddesinde yapılan düzenleme de aynı doğrultudadır.

26. Bu yasal düzenlemelerden ortaya çıkan sonuç; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdî bir ilişkinin bulunmasının gerekli olduğu olgusudur.

27. Ticarî işletmeye ilişkin olarak ve belli faaliyetlerde bulunma hâlinde tacirler tarafından o faaliyetle ilgili olan karşı taraf adına düzenlenmesi gereken ticarî bir belge niteliğindeki fatura, sözleşmenin yapılması ile ilgili değil; taraflar arasında yapılmış bir satım, hizmet, istisna ve benzeri sözleşmenin ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Öyle ki, taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge fatura olmayıp, olsa olsa icap mahiyetinde kabul edilebilecek bir belgedir ve elbette bu belgeye itiraz edilmemesinin mülga TTK’nın 23/2. maddesi anlamında sonuç doğurması da beklenemez.

28. Kısacası; mülga TTK’nın 23. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca gönderilen faturaya sekiz gün içinde itiraz olunmaması hâlinde fatura içeriğinin kabul edilmiş sayılması için, faturayı düzenleyen kişinin aynı maddenin ikinci fıkrasına göre ticarî işletmesi icabı mal satmış, imal etmiş ya da iş görmüş bir tacir olması gerekir.

29. Mülga Türk Ticaret Kanunu’nun 23. maddesinin ikinci fıkrası hükmü ile, fatura özellikle tacirler arasında ifaya yönelik bir ispat aracı olarak kabul edilip; süresinde itiraz edilmemekle münderecatından sayılan hususlar yönünden düzenleyen lehine, adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirilmiştir. Bu karine faturanın ispat gücüne yönelik düzenlemeyi ortaya koymaktadır.

30. Eş söyleyişle, faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 23. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. Buna göre; fatura düzenleyen tacirin anılan karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdî ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir.

31. Mülga Türk Ticaret Kanunu’nun 23. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. İkinci fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir.

32. Faturaya karşı alıcının sekiz günlük itiraz süresinin başlayabilmesi için, faturanın, satıcı tarafından alıcıya tebliğ edilmiş olması şarttır. Faturaya karşı yapılan itiraz, hem bir “ihbar” ve hem de faturanın düzenlenip muhataba gönderilmesi ile vücut bulan ve TTK’nın 23. maddesinde “bir itirazda bulunmamışsa münderecatını kabul etmiş sayılır” şeklinde ifade edilen karineyi bertaraf (ıskat) anlamı taşıdığı için yazılı olması gerekir.

33. Faturanın içeriğine karşı yapılan itirazlarda, satıcı, iş yapan veya yüklenicinin ticari defterlerinin incelenmesi ve düzenlenen faturanın defter kayıtlarıyla uyumlu olması gerekir ise de, faturanın tebliğ edildiği hususunun sabit olduğu hâllerde, o faturanın ticarî defterlere kaydedilip kaydedilmediğinin araştırılmasının önemi yoktur.

34. Her ne kadar TTK’nın 23. maddesi hükmü, tacir sıfatının sonuçlarını düzenleyen kısımda yer almış ise de, faturayı alan kişi tacir sıfatını taşımasa da itiraz mecburiyeti onun için de geçerlidir. Aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 12.10.2011 tarihli ve 2011/15-472 E., 2011/608 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

35. Tüm bu maddî ve hukukî olgular ışığında taraflar arasında varlığı ihtilâfsız olan sözlü eser sözleşmesi uyarınca yapılan imalat bedelinin nasıl hesaplanacağının uyuşmazlık konusu olduğu somut olay değerlendirildiğinde; iş bedeli alacağını faturaya dayandıran ve iddiasını kanıtlamakla yükümlü olan davacının, davalı adına düzenlediği kargo gönderisine faturayı ekleyip eklemediği belli olmadığı gibi faturanın davalıya tebliğ edildiğine yönelik herhangi bir delil veya belgeyi de dosyaya sunmadığı anlaşılmaktadır. Şu hâlde faturanın usulüne uygun biçimde davalıya tebliğ edildiği ispatlanamadığından, faturaya göre alacak hesabı yapılamaz.

36. Bu durumda mahkemece bilirkişiden ek rapor alınarak davacı yüklenicinin gerçekleştirdiği imalatın bedeli mülga BK’nın 366. maddesi gereğince işin yapıldığı yıl serbest piyasa rayiçlerine göre mevcut hâliyle yüklenici kârı ve KDV eklenmeksizin hesaplattırılmalı, belirlenen bu tutardan davalı iş sahibinin ispatladığı ödemelerin mahsubuyla hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır.

37. Diğer taraftan dava tarihi 11.03.2013 olmasına rağmen, direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında 23.06.2017 olarak hatalı gösterilmiş ise de, bu husus mahallinde düzeltilebilir maddî hata niteliğinde olup esasa etkili olmadığından ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

38. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.

39. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 08.02.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Eser Sözleşmesi – KDV – Fatura – Fatura İçeriğine İtiraz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön