Limited Şirket Sermaye Artırım Kararının Hükümsüzlüğü – İç Kaynaklardan Sermaye Artırımı – Genel Kurul Kararının Butlanı – Genel Kurul Kararının Butlanı

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi
E:2022/3552, K:2023/5759, T:11.10.2023

  • Limited Şirket Sermaye Artırım Kararının Hükümsüzlüğü
  • İç Kaynaklardan Sermaye Artırımı
  • Genel Kurul Kararının Butlanı
  • Hakkın Kötüye Kullanılması

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi

Taraflar arasındaki genel kurul kararlarının iptali/hükümsüzlüğünün tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davalı vekilinin başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı, Yargıtayca duruşma istemli olarak davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildi. Duruşma için belirlenen 10.10.2023 günü hazır bulunan davacı vekili Av. …. ile davalı vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip, gereği düşünüldü.

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin hisse devir sözleşmesi ile davalı şirketin 14 hissesini devraldığını, anılan tarihte şirketin toplam kayıtlı sermaye değerinin 5.000,00 TL olduğunu, müvekkilinin şirkette istihdam edildiğini, müvekkili ile şirketin hakim ortağı Hakan Levent Demirbağ arasında sorunlar yaşandığını, 02.09.2003 tarihinde iş akdi sonlandırılarak müvekkilinin şirketten uzaklaştırıldığını, hiçbir zaman kâr payı almadığı gibi şirket hakkında bilgi de verilmediğini, pay sahipliğinden kaynaklanan haklarının kullandırılmadığını, davalı şirketin diğer ortaklara nazaran zayıf durumda bulunan müvekkilinin haklarını elinden almak için mutlak hükümsüzlük ve görünürde nakdi sermaye arttırımı kararları ile müvekkilinin paylarını yok etmek istediğini, kazanç elde eden, mal varlığını arttıran şirketin mevcut mal varlığı ile sermaye miktarını eşitlemek için öz kaynaklardan karşılamak suretiyle sermaye arttırımına gittiğini, bu süreçte diğer ortaklar hissesini 7 kat arttırırken nakdi sermaye artırım borcunu karşılamadığı gerekçesiyle müvekkilinin oransal olarak payının %1’e düşürüldüğünü, sermaye artırımının nakit ihtiyacından kaynaklanmadığını, özkaynakların mevcut durumu dikkate alınarak enflasyon karşısında kayıtlı sermayenin reel duruma uygun hale getirilmesi amacıyla artırıma gidildiği 20.10.2003 tarih, 2003/5 sayılı ortaklar kurul kararında belirtildiği halde anasözleşme tadil metninin nakdi sermaye artışı varmış gibi düzenlenerek sicile bildirildiğini, 2003 yılına ait karardan yaklaşık 6 ay sonra 13.04.2004 tarihinde alınan 2004/2 sayılı karar ile mevcut sermaye tutarı 6.51 kat arttırılarak 228.000,00 TL’ye çıkarılmasına karar verildiğini, anasözleşme tadil metnine göre, “… arttırılan sermayenin 192.315,00 TL’sinin şirket aktifinde kayıtlı bulunan amortismana tabi iktisadi kıymetlerin yeniden değerlendirilmesi neticesinde ortaya çıkan değer artış fonundan ortaklara hisseleri oranında bedelsiz olarak dağıtılması, 684,20TL’nin ise nakden karşılanması suretiyle” sermaye artırımına gidildiği belirtildiğini, iki sermaye artırımı kararı arasındaki kısa sürede şirket aktifinin 7 kat yükseltilmiş olmasının hayatın olağan akışı ve iktisadi teamüllerle izah edilemeyeceğini, bu kararın, 22.10.2003 tarihli sermaye artırımının, gerçekte öz kaynaklardan karşılandığını, nakdi sermaye artışının söz konusu olmadığını, özel amacının ise müvekkilin sermaye payının yok edilmesi olduğunu ortaya koyduğunu, 14.09.2005 tarih ve 2005/2 sayılı kararla hiçbir nakit ihtiyacından veya yatırımdan bahsedilmeden sermaye artırımına gidildiği ve şirket sermayesinin 500.000,00 TL’ye çıkarıldığını, kararda 2004 yılı net karı olan 257.139,30TL’nin sermayeye ilave edilmesi, bakiyesi 14.860,70 TL’nin nakdi sermaye artışı ile karşılanmasına” karar verildiğini burada da yapılanın iç kaynaklardan sermaye artırımı olduğunu, 21.08.2006 tarih, 2006/7 sayılı kararla şirket sermayesinin 2.000.000,00 TL’ye çıkarılarak 136.230,31 TL’sinin 2005 yılı net kârından, 1.363.769,69 TL’sinin müvekkili hariç ortaklardan nakden karşılandığının belirtildiğini, gerçekte nakdi sermaye artırımı bulunmadığını, 25.12.2007 tarihli kararla şirketin sermayesinin 3.000.000,00 TL’ye çıkarılmasına ve artırılan miktarın nakden ortaklardan karşılanmasına karar verildiğini, 05.08.2009 tarihli kararda da sermayenin 4.000.000,00 TL’ye artırılmasına, artırılan miktarın nakden ortaklardan karşılanmasına karar verildiğini, 20.10.2003 tarihli 2003/5 sayılı genel kurul kararı ve bu karara bağlı sermaye artırıma ilişkin diğer kararların mutlak hükümsüzlük nedeniyle iptali gerektiğini ileri sürerek 20.10.2003 tarih ve 2003/5 sermaye arttırımı ve buna bağlı 13.04.2004 ve 2004/2 sayılı, 14.09.2005 ve 2005/2 sayılı, 21.08.2006 ve 2006/7 sayılı, 25.12.2007 tarihli, 05.08.2009 tarihli sermaye arttırımına ilişkin genel kurul kararlarının mutlak hükümsüzlük nedeniyle iptaline aksi taktirde davaya konu sermaye işlemlerinin iç kaynaklardan sermaye arttırımı biçiminde yapıldığının tespiti ile kanuna, ahlaka, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 462 nci maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı biçimde müvekkilinin pay oranının düşürülmesine dair işlemlerin hükümsüzlüğünün tespitine, müvekkilinin pay oranının hali hazırdaki sermaye payının %7’si olarak anasözleşme ve sicile tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili şirketin ticari itibarının arttırılması için piyasa gücü ve banka kredibilitesi açısından yatırımlarını gerçekleştirmek amacıyla sermaye arttırımlarına gittiğini, işbu sermaye arttırımlarının nakdi sermaye arttırımı ile yaptığını, özkaynaklardan sermaye artırımı yapılmadığını, hak düşürücü sürelerin geçtiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile iptal taleplerinin 6102 sayılı Kanun’un 445 inci maddesi uyarınca süresinde yapılmadığı, 2006 yılında iç kaynaklardan yapılan sermaye arttırımı neticesinde davacı tarafa verilmesi gereken payların verilmediği, bu suretle bedelsiz pay alma hakkı ihlal edildiğinden 21.08.2006 tarihli sermaye artırım kararının batıl olduğu, diğer sermaye artırım kararlarının batıl olduğu iddiasının yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 21.08.2006 tarihli sermaye arttırım kararının butlanına, 2003, 2004, 2005, 2007 ve 2009 yıllarına ait kararların iptal ve butlan taleplerinin reddine, butlana göre sermaye miktarlarının tespiti talebinin hukuki menfaat yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
1. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davadaki iddialarını gerçek anlamda bir nakdi sermaye artışı olmadığı, davaya konu sermaye artışı işlemlerinin iç kaynaklardan yapıldığına yönelik olduğunu, bu durumun tespiti halinde müvekkilinin bedelsiz olarak yeni paylara hak kazanacağını, nakdi sermaye artırımı varmış gibi müvekkilinin payının düşürülmesine ilişkin işlemlerin mutlak hükümsüzlükle sakatlanacağını, davaya konu nakdi sermaye artırımına dair kararlar sonucu gerçek bir nakit giriş yapılmadığını, bilirkişilerin itirazlarına uygun olarak kanunun aradığı şekilde bir nakit girişi olmadığını tespit ettiğini, bu halde ilk genel kurul kararı gereğince belirlenen sermaye ödemesi yapılmamakla gerek 2003 tarihli karar gerekse bu kararın hukuka aykırı olmasına bağlı olarak diğer sermaye artırım kararlarının yasanın emredici düzenlemesine aykırı olup müeyyidesinin butlan olduğunu, 2003 tarihli sermaye artırımı hukuka uygun olarak ikmal edilmedikçe yeni bir sermaye artırımına gidilemeyeceğini, sonraki artırım kararlarının da yok hükmünde olduğunu, sonraki sermaye artırım kararlarında da nakit girişi olmadığının bilirkişiler tarafından tespit edildiğini, 21.08.2006 tarihli kararda müvekkili için bedelsiz pay alacağının hesap edilmediğini, 2003 yılında şirketin sermayeye eklenmesi mümkün olan ve sonraki sermaye artışlarında da gizlenen öz kaynağın müvekkilinin haklarının gasp edilmesi adına nakdi sermaye artışlarında kullanılmış olarak kabul edilmesi gerektiğini, gerçekte nakdi bir sermaye katılımı olmadığını, enflasyon karşısında kayıtlı sermayenin reel duruma uygun hale getirilmesi amacıyla artırıma gidildiğini; ancak sözleşme tadil metninin nakdi sermaye artışı varmış gibi düzenlenerek sicile bildirildiğini, sermayenin bu şekilde artırılmasında pay oranının değişmeyeceğini, paya karşılık gelen değerin yükseleceğini, 2003 ve 2004 yıllarına ait iki sermaye artırımı kararı arasındaki sürede şirket aktifinin yedi kat yükseltmiş olmasının iktisadi teammüllerle izah edilemeyeceğini, 2009 yılında şirketin herhangi bir yatırımı olmadığını, alınan kararların mutlak butlanla sakat olduğunu ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.

2. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 21.08.2006 tarihli kararın butlanına karar verilmesinin hatalı olduğunu, davacının şirket nezdinde bedelsiz bir alacağının bulunmadığını ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile şirkette sermayeye dönüştürülebilecek iç kaynaklar varken, bunun yerine dış kaynaklardan sermaye artırımına gidilmesinin iptal edilebilirlik yaptırımına tabi olduğu, şirketin 2009 yılında dış kaynaklardan sermaye artırımına gidilmesi için esaslı bir neden olmadığının alınan bilirkişi raporu ile tespit edildiği, raporda ayrıca 2003 ve 2004 yılı dış kaynaklardan nakit olarak artırılan miktarların dış kaynaklardan temin edilmesine gerek kalmadan şirketin kanuni bir hakkı olan yeniden değerleme artışlarıyla artırım mümkün iken davalı şirketin bu hakkını kullanmadığı, 2005 ve 2007 yıllarında riskli bir çalışma ortamı oluştuğu, riskleri azaltmak, kredi veren banka ve finans kuruluşlarıyla üçüncü kişiler nezdinde kredibilitesi yüksek firmanın uzun ömürlü olmasını sağlamak adına anılan yıllarda kararlaştırılan sermaye artırım bedelinin yerinde olduğunun belirtildiği, bu durumda Mahkemece 2003, 2004, 2005, 2007, 2009 tarihli genel kurul toplantılarında yer alan sermaye artış kararlarının mutlak butlanla batıl olmadığı, iptal davası açılmasına yönelik üç aylık hak düşürücü sürenin geçtiği gözetilerek anılan talepler yönünden yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik görülmediği, davacı vekilinin diğer istinaf itirazları ile davalı vekilinin istinaf itirazları incelendiğinde; Mahkemece iç kaynaklardan yapılan sermaye artırım kararı neticesinde davacıya verilmesi gereken payların verilmemesi, bu suretle davacının bedelsiz pay alma hakkının hukuka aykırı şekilde ihlal edildiği gerekçesiyle 2006 yılında yapılan 21.08.2006 tarihli genel kurulda alınan sermaye artırım kararının butlanına hükmedildiği,”6102 sayılı Kanun’un 462 nci maddesinin üçüncü fıkrasının iç kaynaklardan sermaye artırımı halinde çıkarılan ödemesiz payların, mevcut paylarının esas sermayeye oranına göre mevcut pay sahiplerine ait olacağı, bu hakkın anasözleşme hükmü ve genel kurul kararıyla sınırlandırılamayacağı, kaldırılamayacağı ve bu haktan vazgeçilemeyeceğinin hükme bağlandığı, pay sahiplerinin ödemesiz pay alma haklarından iptidaen vazgeçemeyeceği, sürekli vazgeçmeyi öngören anasözleşme hükmü ile iptidaen veya sürekli vazgeçmeye ilişkin genel kurul kararının batıl olduğu, buna karşılık ödemesiz pay alma hakkını bir defalık ihlal eden genel kurul kararının iptal edilebilir bir karar olduğunun öğretide bildirildiği (Moroğlu E., Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul 2017, s:163), somut olayda davacının iç kaynaklardan sermaye artırımı yapıldığı 21.08.2006 tarihli genel kuruldaki sermaye artışı ile ödemesiz pay alma hakkının bir defalık ihlal edildiği, yapılan açıklama karşısında davacının sermaye artışı ile ödemesiz pay alma hakkının bir defalık ihlal edildiğinde genel kurul kararı batıl olmayıp, iptal yaptırımına tabi olduğu, anılan genel kurul tarihi ile dava tarihi arasında iptal davalarındaki üç aylık hak düşürücü sürenin geçtiği, davacının işçi olarak çalışması 2004 yılında sona erip davalı şirketle işçilik hakları yönünden davalı olmaları gözetildiğinde uzun süre sessiz kalmasının haklı gerekçeye dayanmadığı, bu suretle de yokluğun ileri sürülmesinin de 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 2 nci maddesine aykırı olduğu gözetildiğinde de davanın reddi gerektiği, buna göre Mahkemece davacının 21.08.2006 tarihli genel kurul kararındaki sermaye artışı ile ödemesiz pay alma hakkının bir defalık ihlal edildiği, anılan genel kurul kararının batıl olmayıp iptal yaptırımına tabi olduğu, genel kurul tarihi ile dava tarihi arasında üç aylık hak düşürücü sürenin sona erdiği” gözetilerek 21.08.2006 tarihli genel kurul kararındaki sermaye artışı kararı hakkında açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmediği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, İlk Derece Mahkemesinin kararının 21.08.2006 tarihli genel kuruldaki sermaye artışı kararı yönünden kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; dava dilekçesi, aşamalardaki dilekçeleri ve istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebepleri tekrar ederek ve 20.10.2003 tarih ve 2003/5 sayılı kararın gerçek bir sermaye girişi olmadığı için, diğer artırımların da buna bağlı olarak 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı Kanun) 391 inci maddesi hükmü gereğince batıl olduğunu, bilirkişi raporunda 6762 sayılı Kanun döneminde öz kaynakların, fonlar ve diğer mali varlıkların sermayeye eklenmeden, nakdi sermaye artırımına gitmenin butlan değil, iptal sebebi sayılacağı belirtilmiş ise de butlan ve yokluk hallerinin kısmen 6762 sayılı Kanun’un 391 ve 392 nci maddelerinde ve 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı Kanun) 19 ve 20 nci maddelerinde düzenlendiğini, davalı şirketin, sırf müvekkilin pay oranını etkisiz hale getirmek ve diğer hissedarları haksız zenginleştirmek için nakdi sermaye girişi varmış gibi karar almasının, dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılmaması ilkelerine aykırı olduğunu, 6762 sayılı Kanun’da özel olarak düzenlenmemiş olsa dahi sermayeye eklenmesi mümkün olan öz kaynak, fon, kâr payı, yedek akçe vs. var iken nakdi sermaye artışına gidilmiş olmasının, artırıma katılan pay sahiplerine haksız kazanç sağlama amacını gütmesi nedeniyle 818 sayılı Kanun’un 19 ve 20 nci maddeleri açısından mutlak butlanla sakat olduğunu, davalının defter ve belgeleri incelemeye sunmadığını, davacının ortaklık payının ne olması gerektiğinin tespiti ile tespit edilen pay oranına göre sicilde tesciline karar verilmesi, iptal kararının doğal ve zorunlu bir sonucu olmakla, hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle bu talebin reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, dava konusu sermaye artırım kararlarının iptali ve hükümsüzlük koşullarının oluşup oluşmadığına ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 370 inci maddesi, 6762 sayılı Kanun’un 391 ve 392 nci ve devamı maddeleri, 6102 sayılı Kanun’un 462 nci maddesi, 4721 sayılı Kanun’un 2 nci maddesi.

3. Değerlendirme
1. Dava, davalı limited şirketin dava konusu sermaye artırım kararlarının hükümsüzlüğü ve iptali istemine ilişkindir.

2. Yukarıda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere İlk Derece Mahkemesince 2006 yılında iç kaynaklardan yapılan sermaye arttırımı neticesinde davacı tarafa verilmesi gereken payların verilmediği, bu suretle bedelsiz pay alma hakkı ihlal edildiğinden 21.08.2006 tarihli sermaye artırım kararının batıl olduğu gerekçesiyle anılan sermaye arttırım kararının butlanına karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf istemi uyarınca yukarıda özetlendiği şekilde Prof. Dr. Erdoğan MOROĞLU’nun eserine de atıf yapılmak suretiyle iç kaynaklardan yapılan sermaye artırımında çıkarılan ödemesiz payların, mevcut payların esas sermayeye oranına göre pay sahiplerine ait olacağı, bu hakkın anasözleşme ve genel kurul kararıyla sınırlandırılamayacağı, kaldırılamayacağı ve bu haktan vazgeçilemeyeceği, pay sahiplerinin ödemesiz pay alma haklarından iptidaen vazgeçemeyeceği, sürekli vazgeçmeyi öngören anasözleşme hükmü ile iptidaen veya sürekli vazgeçmeye ilişkin genel kurul kararının batıl olduğu, buna karşılık ödemesiz pay alma hakkını bir defalık ihlal eden genel kurul kararının iptal edilebilir bir karar olduğu, somut olayda da davacının 21.08.2006 tarihli genel kurul kararındaki sermaye artışı ile ödemesiz pay alma hakkının bir defalık ihlal edildiği, anılan genel kurul kararının batıl olmayıp, iptal yaptırımına tabi olduğu, genel kurul tarihi ile dava tarihi arasında üç aylık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının 21.08.2006 tarihli genel kurul kurulda alınan sermaye artışı kararı yönünden kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmiştir.

3. Ancak davalı şirketin 21.08.2006 tarihli kararı ile 2005 yılı kârının iç kaynaklardan sermayeye ilave edilmesi yönünde karar alındığı ve artırılan bu bedelin diğer ortaklar tarafından paylaşıldığı halde davacının hissesi oranında bedelsiz pay alacağının hesaplanmadığı, yani davacının bedelsiz sermaye artırımından faydalandırılmadığı anlaşılmıştır. Bölge Adliye Mahkemesinin kabulünün aksine iç kaynaklardan yapılan sermaye artırımından diğer ortakların yararlandırılmasına rağmen, davacının hissesi oranında yararlandırılmamasının yaptırımının butlan olduğunun kabulü gerekir. Buna göre yapılacak değerlendirme de ise butlanın ileri sürülmesi bakımından herhangi bir süreye uyulması zorunluluğunun bulunmadığı kabul edilmekle beraber butlana ilişkin davanın maksatlı ve icapsız olarak geciktirilmesinden sonra kararın butlanının tespitinin dava edilmesi hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilmelidir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 18.03.2014 tarihli ve 2012/14530 E., 2014/5252 K. sayılı, 05.11.2013 tarihli ve 2013/2104 E., 2013/19627 K. sayılı kararı).

4. Somut olayda da dava konusu genel kurulun 21.08.2006 tarihinde yapıldığı, işbu davanın ise 30.09.2014 tarihinde açıldığı nazara alındığında davacının uzun süre sessiz kalmasının haklı gerekçeye dayanmadığı ve anılan kararın butlanını ileri sürmesinin 4721 sayılı Kanun’un 2 nci maddesinde tanımlanan dürüstlük kuralına aykırılık teşkil ettiğinden anılan karar yönünden davanın bu gerekçe ile reddine karar verilmesi gerekmektedir.

5. Bu itibarla Bölge Adliye Mahkemesinin davacının 21.08.2006 tarihli genel kurulda sermaye artışı ile ödemesiz pay alma hakkının bir defalık ihlal edilmesi nedeniyle anılan genel kurul kararının batıl olmayıp, iptal yaptırımına tabi olduğu ve genel kurul tarihi ile dava tarihi arasında üç aylık hak düşürücü sürenin geçtiğine yönelik gerekçesinin Bölge Adliye Mahkemesinin gerekçesinden çıkarılmasına, davacının haklı bir gerekçeye dayanmaksızın uzun süre sessiz kaldıktan sonra anılan kararın butlanla sakat olduğunu ileri sürmesinin 4721 sayılı Kanun’un 2 nci maddesi gereğince dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edeceğinden Bölge Adliye Mahkemesi kararının 21.08.2006 tarihli genel kurul kararı bakımından 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca açıklanan bu değişik gerekçe ile onanmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin Bölge Adliye Mahkemesi kararına yönelik tüm temyiz itirazlarının reddi ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca gerekçesi değiştirilerek ONANMASINA,

Takdir olunan 17.100,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,

Aşağıda yazılı temyiz giderlerinin temyiz edene yükletilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

11.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Limited Şirket Sermaye Artırım Kararının Hükümsüzlüğü – İç Kaynaklardan Sermaye Artırımı – Genel Kurul Kararının Butlanı – Genel Kurul Kararının Butlanı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön