Yargıtay 11. Hukuk Dairesi
E:2020/2177, K:2021/4960, T:10.06.2021
- Sermayenin Karşılıksız Kalması
- Sermaye Artırım Tedbiri
- Anonim Şirket Genel Kurul Kararının Butlanı
- Rüçhan Hakkının Sınırlandırılması
- Rüçhan Hakkının Kaldırılması
MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 21. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 30.05.2018 tarih ve 2017/350 E- 2018/366 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi’nce verilen 13.02.2020 tarih ve 2018/1555 E- 2020/221 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin ortağı olduğunu, 28.03.2017 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 3, 4, 7 ve 9 no’lu kararlar ile 21.04.2017 tarihli olağanüstü genel kurulunda alınan 3 no’lu kararın iptalini istediklerini, 28.03.2017 tarihli olağan genel kurul toplantısından önce şirketin faaliyet raporunun ortaklara gönderilmediğini, toplantıda gerçek anlamda bilgi verilmesi ve müzakere yapılmasının söz konusu olmadığını, inceleme imkanı da tanınmadığını, finansal tabloların gerçeği yansıtmadığını, şirket esas sözleşmesinin sermaye ile ilgili maddesinin tadilinin gerekçesinin ne olduğunun da yönetim kurulu tarafından bildirilmediğini, davalı şirketin her yıl sermaye artışına gitmesi ve hatta 07.04.2016 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 6 no’lu karar ile 2.560.000 USD kredi borcu için ayrıca para toplamaya çalışmasının sermaye artışının bilanço zararlarının kapatılması için yapıldığını gösterdiğini, davalı şirketin 09.03.2014 ve 07.04.2016 tarihli genel kurullarında alınan kararların iptali için açılan davalarda alınan bilirkişi raporlarının bu durumu ortaya koyduğunu, TTK’nın 421/(2)-a. maddesine göre bu nitelikteki kararların oy birliği ile alınmasının zorunlu olduğunu, davalının bu gerekliliğe de uymadığını, olağan genel kurulda alınan 9 no’lu karar ile yönetim kurulunda görev alacak üye sayısının azaltıldığını, burada toplantıya çağrıya ilişkin yasal düzenlemelere uyulmadığını, olağanüstü genel kurulda alınan 3 no’lu karar ile de yönetim kurulunun tek kişiden oluşmasının kabul edilerek ana sözleşmenin de buna göre tadil edildiğini, bu durumun da yasa ve ekonomik durumu kötü olan şirketin yapısına uygun olmadığını iddia ederek davalı şirketin 28.03.2017 tarihli olağan genel kurulunda alınan 3, 4, 7 ve 9 no’lu kararlar ile 21.04.2017 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 3 no’lu kararın iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu genel kurullara çağrı yapılırken TTK’nın 414. maddesinde açıklanan prosedürlere uyulduğunu, davacıya faaliyet raporu ile birlikte her türlü finansal veriyi inceleme hakkını kullanma imkanının sağlandığını, dava konusu olağan genel kurulda yönetmeliğe uygun surette hükümet komiserinin bulunduğunu, ayrıca yasanın 437/1. maddesinde açıklandığı şekilde şirketin finansal tabloları, konsolide finansal tablolalar, denetleme raporları ve tüm mali verilerin incelenmeye açık şekilde şirket merkez adresinde hazır bulundurulduğu hususunun bildirilmiş olmasına rağmen davacının kendisine bilanço ve gelir/gider tablolarını inceleme hakkı tanınmadığını beyan etmesinin doğru olmadığını, davalı şirketin dolar cinsinden borçlanarak yatırım yaptığını, bundan kaynaklı borçların ödenmek zorunda olduğunu, davacının hiçbir genel kurula katılmadığını, elinde muhalefet şerhi yazılı kağıt olan temsilci gönderdiğini, olağanüstü genel kurulda yönetim kurulu üye sayısının 1’e düşürülmesine dair kararın yeterli çoğunlukla alındığını, yönetim kurulu üye sayısı belirlenirken bakanlık temsilcisinin genel kurula katılmasının zorunluluk olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporları, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; TTK’nın 437/1.maddesinde finansal tablolar, yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu ve diğer mali belgelerin genel kurul toplantısından en az 15 gün önce şirketin merkez ve şubelerinde pay sahiplerinin incelenmesine hazır bulundurulacağı ve pay sahibinin gideri şirkete ait olmak üzere gelir tablosu ile bilançonun bir suretini isteyebileceğinin düzenlendiği, yasada anılan mali belgelerin ortaklara ayrıca gönderilmesi gerektiğine dair hüküm bulunmadığı, dava konusu olağan genel kurula ilişkin ilanda yasada bildirilen mali kayıtların hissedarların incelenmesine hazır bulundurulduğunun bildirildiği; olağanüstü genel kurul toplantı gündemi, yönetim kurulu üyesi sayısı değişiklik taslağının 28/03/2017 tarihli sicil gazetesinde yayınlandığı ayrıca tüm ortaklara toplantıdan 15 gün önce gönderilen çağrı mektubunda gündem maddelerinin belirtildiği, davalı yanca çağrı usullerine uyulduğu, davacı ortağın şirket merkezine giderek söz konusu rapor ve tabloları incelemek isteyip, bu isteğinin reddedildiğine veya engellendiğine ilişkin bir iddia ve delil sunulmadığından davacının bu husustaki iddialarının subut bulmadığının kabul edildiği; olağan genel kurulun bakanlık komiseri denetiminde yapıldığı, tutanakta da faaliyet raporları ile yıllık bilanço ve gelir tablosunun müzakere edilerek oylandığının yazılı olduğu görülmekle, anılan hususların şeklen yapıldığı iddiasını da kabul etmenin mümkün olmadığı; davalı şirketin yüksek oranda yabancı para cinsinden borcu bulunduğu, bundan dolayı da dönem sonunda kur farkından kaynaklı zararının oluştuğunun, bilanço ve diğer mali kayıtların birbirlerine aykırı olmadıkları ve dolayısıyla bilançonun gerçeği yansıttığının tespit edildiği, bilançoda zarar kalemlerinin gerçeği yansıtmadığı iddiasını teyit eder veriye ulaşılamadığı, aksine, kayıtların usulüne uygun düzenlendiğinin anlaşılması nedeniyle davacının olağan genel kurulda alınan 3 ve 4 no’lu kararların iptali isteminin yerinde bulunmadığı; 28.03.2017 tarihli genel kurulda 9 no’lu karar ile yönetim kurulu üyesi sayısı 3’den 2’ye düşürülerek yönetim kurulu üyelerinin belirlendiği, karar alınırken yasal yükümlülüklere uyulduğu, kararı yeterli çoğunlukla alındığından davacının bu maddenin iptaline yönelik isteminin kabul edilmediği; davalı şirketin 21/04/2017 tarihli olağanüstü genel kurulunun Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiği, ortaklara da yasal süresinde gündemi de belirtir çağrı davetiyesi gönderildiği, bu toplantının gündemi nazara alındığında da “bakanlık temsilcisi” bulundurma zorunluluğunun olmadığı, şirketin tek yönetim kurulu üyesi bulunmasının, şirketin kötü yönetilmesine sebep olacağı iddiasının ileri sürülüp dayanaklarının da ispat edilemediği olağanüstü genel kurulda alınan bu kararın da iptali isteminin yerinde olmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili istinaf kanun yoluna başvuruda bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, davacı yan vekilinin istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, anonim şirket genel kurul kararlarının butlan ile sakat olduğunun tespiti istemine ilişkin olup, İlk Derece Mahkemesince genel kurulda alınan kararlara yönelik istemin yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesincede davacı vekilinin istinaf başvurusu esastan reddedilmiştir.
Davalı şirketin 28.03.2017 tarihli olağan genel kurulunda alınan 7 no’lu karar ile şirket sermayesinin 66.700.000,00 TL’den 69.670.000,00 TL’ye çıkartılmasına, yükseltilen 2.970.000,00 TL’nin ortaklar cari hesabından karşılanmasına, ana sözleşmenin tadil edilmesine dair kararın oy çokluğu ile alındığı, şirketin 31.12.2016 tarihi itibariyle sermaye ve yasal yedeklerinin toplamının 68.529.835,55 TL olduğu, 2016 yılı dönem sonunda geçmiş yıl zararları ile birlikte davalı şirketin toplam 36.774.496,72 TL zararının olduğu, dolayısı ile davalı şirketin 31.12.2016 tarihli bilançosu itibariyle TTK’un 376/1 maddesinde belirtilen duruma uygun olarak sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının yarısını zarar sebebiyle kaybettiği, bu nedenle davalı şirketin TTK’nın 376/1. maddesine uygun olarak sermaye artırım tedbirine başvurduğu anlaşılmıştır. Yasa’nın gerekçesinde bu haldeki şirketlerin alacağı tedbirler arasında sermaye artırımı da sayılmış, alınan kararın bilanço açıklarının kapatılmasına yönelik olmadığı, dolayısıyla oy birliği ile alınması gereken kararlardan olmadığı, ilk derece mahkemesince dava konusu genel kurulda alınan 7 no’lu kararın iptaline ilişkin talebin reddinde bölge adliye mahkemesince isabetsizlik görülmediğine karar verilmişse de, sermaye artırımı ana sözleşmede yer alan esas sermaye rakamının yükseltilmesi, yani kural olarak bir ana sözleşme değişikliğidir. Ancak ana sözleşmenin değiştirilmesi yanında Yasa’da bir de sermayenin artırımı kurumuna yer verilmiştir ki, bu da esas sermayenin teminat işlevinden kaynaklanmaktadır. Öncelikle sermayenin artırılması kararını alacak olan genel kurula halihazır pay sahipleri veya temsilcileri katılabilir. Ayrıca genel kurulda, alınan artırım kararının geçerliliği için toplantıda herhalde Gümrük ve Ticaret Bakanlığı temsilcisinin bulunması ve toplantı tutanağını toplantı başkanı ile birlikte imza etmesi şarttır (TTK. md. 422/1). Aksi halde alınan kararlar yoklukla malüldür. Pay senetleri menkul kıymet borsasında işlem görmeyen anonim ortaklıklarda esas sermayenin artırılmasına ailişkin ana sözleşme değişikliği kararları TTK’nın 421/1 fıkrasında öngörülen ağırlaştırılmış toplantı ve karar yeter sayısına tabidir (bkz. Dairemizin 08.06.2016 gün ve E. 2016/155, K 2016/633 sayılı kararı). Ayrıca şirket borçlarının esas sermayeye dönüştürülmesi bir sermaye artırımı yoluyla yapılacaksa rüçhan haklarının kaldırılması pek çok durumda zorunludur. TTK m. 461/2 hükmüne göre pay sahibinin rüçhan hakkının sınırlandırılması için gerekli görülen öncelikli şart “rüçhan hakkının sınırlandırılması ya da kaldırılmasında haklı sebeplerin bulunması”dır. Yasal düzenlemede, haklı sebepler örnek olarak gösterilmiştir. Başka sebepler ve özellikle takas yoluyla ödeme de haklı sebep sayılabilir. Burada önemli olan, eşit işlem ve hakların sakınılarak kullanılması ilkesi göz önünde tutularak tüm pay sahiplerinin ve şirketin ekonomik menfaatlerinin korunmasıdır. Yoksa belirli bir pay grubu ya da hakim ortağın menfaatlerinin göz önünde tutularak rüçhan haklarında kısıtlamaya gidilmesi haklı nedenin oluşumuna engeldir. Yine bunun yanında finansal tabloların ertelenmesi durumunda onunla bağlantılı sayılan sermaye artırımının da ertelenmesi gerekir.
Yukarıda yapılan açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, 28.03.017 tarihli olağan genel kurulda alınan 7 no’lu sermaye artırımı kararı bakımından yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yetersiz gerekçeye dayalı olarak talebin reddine karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK’nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 10.06.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.