Yargıtay 11. Hukuk Dairesi
E:2020/5952, K:2022/2986, T:12.04.2022
- Tek Satıcılık
- Sözleşmenin Sona Erdirilmesi
- Denkleştirme Tazminatı
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 13.04.2017 tarih ve 2014/786 E. – 2017/324 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’nce verilen 02.07.2020 tarih ve 2017/4830 E. – 2020/1167 K. sayılı kararın duruşmalı olarak Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 12.04.2022 günü hazır bulunan davacı vekili Av. …ile davalı vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin ilaç üretim pazarlama ve satış alanında faaliyet gösterdiğini, müvekkiline bağlı ortaklık E…İlaç Sanayi ve Ticaret A.Ş ile davalı arasında 22/07/2004 tarihinde tedavi amaçlı ürünler için pazarlama ve dağıtım sözleşmesi akdedildiğini, bu sözleşme ile E..’nin davalıya ait “RENAGEL” isimli ürünün Türkiye genelinde pazarlama, satış ve dağıtımı konularında tek satıcı olarak tayin edildiğini, sözleşmenin 12.3 maddesine dayanarak E..’nin bu sözleşmeden kaynaklanan tüm hak ve yükümlülüklerini müvekkili şirkete devrettiğini, buna göre müvekkilinin bu ürünün Türkiye’deki tek satıcısı olduğunu, sözleşmenin 01/10/2009 tarihinde yenilenerek aynı şart ve hallerde devam ettiğini, sözleşmenin sona erme tarihinin ise 30/09/2012 olarak belirlendiğini, müvekkilinin sözleşmeye aykırı bir eylemi olmamasına rağmen davalının 27/06/2011 tarihli yazısıyla fesih ihbarında bulunduğunu, dayanak olarak sözleşmenin 11.4 maddesinin gösterildiğini, ancak herhangi bir fesih sebebi gösterilmediğini, bunun üzerine müvekkilince 19/09/2011 tarihli cevabi ihtarnamenin çekilerek feshin haksız olduğunun bildirildiğini ve buna göre müvekkilinin zararlarının karşılanmasının istendiğini, ancak davalının 05/10/2011 tarihli ihtarname ile bu talepleri reddettiğini, müvekkilinin 2004 yılından itibaren bu ürünün Türkiye’de müşteri çevresinin oluşturulduğunu, geliştirildiğini ve bilinir hale gelmesinin sağladığını, bu ürünün alanında vazgeçilmez bir ilaç olmasının sağlandığını belirterek sözleşmenin haksız feshi nedeniyle müvekkilinin uğramış olduğu ve olacağı zararlara karşılık şimdilik 3.500.000.-TL denkleştirme-portföy tazminatının 21/09/2011 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın TTK’nın 122.maddesinde öngörülen sürede açılmadığını, davacının belirsiz alacak davası açamayacağını, müvekkilinin sözleşmeyi, sözleşmenin 11.4 maddesine uygun önel vermek suretiyle feshettiğini, davacının sözleşmede portföy tazminatından feragat ettiğini, bu ilacın diyaliz hastalarında doktor tarafından reçete edilmesi halinde kullanıldığını, dolayısıyla reçete ile satılan ilaçlara ilişkin olarak tanıtım faaliyetinin gerçekleştirilemeyeceğini bildirerek davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre; her ne kadar alınan raporlarda davacının tazminat talebinde bulunabileceği belirtilmiş ise de, sözleşmenin 31/12/2011 tarihi itibariyle feshedildiği, buna göre 6102 sayılı TTK’nın 122/4 ve 6103 sayılı Kanunun 3.maddesinin taraflar arasındaki ilişkiye uygulanamayacağı, 6762 sayılı TTK’da denkleştirme tazminatına ilişkin hükmün bulunmadığı, kaldı ki sözleşmenin tarafların serbest iradesi ile kararlaştırdıkları 11.4 maddesi gereğince feshedilmiş olup 6102 Sayılı TTK’nın 122/3 maddesi uyarınca sözleşmenin haksız feshinden bahsedilemeyeceği ve sözleşmenin 11.5 maddesi uyarınca sözleşmenin feshi halinde davacının denkleştirme tazminatı isteyemeyeceği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili istinaf yoluna başvurmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince; HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK’nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK’nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, takdir olunan 3.815,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak, davalıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 26,30 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 12/04/2022 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
1- Dava, tek satıcılık ilişkisi nedeniyle doğan portföy tazminatı istemine ilişkindir.
2-Daire heyeti arasında, sözleşmenin davalı tarafça her hangi bir gerekçe gösterilmeksizin sona erdirilmesi nedeniyle haksız olarak feshedildiği, esasen 6762 sayılı eTTK döneminde içtihat hukuku, 6102 sayılı TTK döneminde ise Kanunun 122/5. Maddesi uyarınca portföy tazminatının, sadece acenteler yönünden değil, tekel hakkı veren tek satıcılık, tek dağıtıcılık, münhasır lisans gibi hukuki ilişkilere de uygulanacağı hususunda bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır.
3- Portföy tazminatı ile ilgili olarak eTTK’da hiçbir düzenleme bulunmayıp, 6102 sayılı TTK’nın 122/4 – 2. Cümle hükmü uyarınca 1 yıllık hak düşürücü süreye tabi tutulmuştur.
4- Taraflar arasında, 22.07.2004 ilk imza, 30.09.2009 yenileme tarihli Sözleşme ilişkisi uyarınca davacının, davalı tarafından temin edilen “tedavi amaçlı ürünler” mallarının davacı tarafından Türkiye çapında tek başına genel dağıtımının ve tek satıcılığının üstlenildiği, Sözleşmede sözleşme süresinin 30.12.2012 tarihinde sona ereceğinin kabul edildiği, bu tarihten önce haklı sebep bulunmaksızın 27.06.2011 tarihli fesih bildiriminin ancak dönem sonunda hüküm ifade edeceği, sözleşme ilişkisinin son bulduğu 30.09.2012 tarihine kadar davacı tarafın geniş dağıtım ve pazarlama ağı sayesinde davalıya ait ürünlerin yoğun satış ve dağıtımının yapıldığı, bu miktarın sadece son 5 yıl içerisinde toplam 65.920.000 TL’ye ulaştığı, sözleşmenin haklı bir sebep ileri sürülmeksizin feshedildiği anlaşılmaktadır.
5- TTK’nın 122/5. Maddesi uyarınca, acentelik ilişkisi nedeniyle talep edilebilecek portföy (denkleştirme) tazminatına ilişkin hükümlerin tekel hakkı veren diğer sözleşmelere de uygulanacak olması nedeniyle, Kanunun 122/1. Maddesi uyarınca, a) Müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa, b) Acente, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybediyorsa ve c) Somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşmesi şartlarının hep birlikte gerçekleşmesi halinde, acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilecektir. eTTK döneminde içtihat hukuku çerçevesinde ve TMK m. 2 gerekçesiyle her hangi bir kayıt şart bulunmaksızın mahkemelerce portföy tazminatına hüküm olunurken, yTTK döneminde ise portföy tazminatı anılan her üç şartın birlikte gerçekleşmesi önkoşuluna bağlanmak suretiyle sabit bir hukuki zemine oturtulmuştur.
6- Somut olayda, sözleşme ilişkisinin sona erdirilmesinde davacı şirkete izafe edilebilecek her hangi bir kusur bulunmadığından, davalı tarafça fesih ihbar süresine uyulmuş olsa bile, 8 yıllık ticari ilişki sonrasında, geniş ve güçlü pazarlama ağı sayesinde davalı tarafa ait ürünün tanıtımında, pazara yerleşmesinde ve kazandırılan müşterilerin miktar ve ölçeği dikkate alındığında davacı tarafın portföy tazminatı talep etmesinin hakkaniyete uygun olduğu anlaşılmaktadır.
7- Mahkemece, Sözleşmenin 11.5. maddesi uyarınca, sözleşmenin feshi halinde portföy kaybı ve gelecek kar kaybı vs zararlar için tazminat talep edilmeyeceği hükmüne dayalı olarak davacı tarafın portföy tazminatı talep edemeyeceğine karar verilmiştir. Oysa Sözleşmenin anılan maddesinde portföy tazminatından değil, davacı tek satıcının “portföy kaybından”, “kar kaybından” vs. doğan bir zararının tazminini talep edemeyeceği düzenlemesi mevcuttur. Somut olayda ise davacının talebi “kendi portföyünün kaybı” nedeniyle değil, tam tersine, 8 yıllık ticari sebebiyle davalıya yapılan kazandırmanın bir karşılığını, yani portföy tazminatını (denkleştirmeyi) talep etmektedir. Diğer bir anlatımla, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da devam edecek şekilde davalıya ait ürün hakkında piyasada oluşturulan olumlu imaj, tanınır olma, piyasada var olma ve yerleşme ile birçok müşteri kazandırma hizmetinin, bir nevi yaptığı zenginleştirmenin karşılığını talep etmektedir. Karşı tarafın kendisine yapılan bu kazandırmanın karşılığını vermesi dürüstlük kuralı ve sebepsiz zenginleşme yasağının da bir gereğidir.
8- Öte yandan, Sözleşmenin 11.5. maddesinin bir an için davacının talep edebileceği portföy tazminatını kapsadığı düşünülse dahi, gerek TTK’nın 122/4. Maddesinde yer alan “Denkleştirme isteminden önceden vazgeçilemez” şeklindeki düzenlemeden, gerekse Türk hukukunda yerleşmiş olan “doğmadık haktan vazgeçilemez” ilkesi uyarınca, sözleşmenin imza tarihi itibariyle henüz doğmamış ve ancak sözleşme ilişkisinin sona ermesi ile doğacak olan haktan, sözleşmenin en başında vazgeçilmesine ilişkin hüküm dürüstlük kuralına aykırı ve butlanla da geçersiz olup bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır.
9- Yerleşmiş Türk yargı içtihatlarında henüz doğmamış haklardan peşinen feragat edilmeyeceği ve hukuki tasarruflara konu olamayacağı onlarca kararda kabul edilmiştir (“… Dolayısıyla 24.01.2007 tarihinde yapılan beyanın doğmamış haktan feragatin hukuki sonuç doğurmayacağına ilişkin kural gereğince eldeki davaya bir etkisinin bulunmadığının kabulü gerekmiştir. … ” HGK’nın 21.02.2018 E.2017/1673 K.2018/251; “… doğmamış haktan peşinen vazgeçilemeyeceği yolundaki evrensel hukuk ilkesi gözden kaçırılarak, …” 11.HD. 14.10.1997 E.1997/4264 K.1997/7002; “… menfi tespit ilamının 15/09/2014 tarihinde kesinleştiği, bu ilama bağlı alacakların bu tarihte istenebilir hale geldiği, doğmamış bir haktan feragat edilemeyeceği… 11 HD 20.04.2016 E.2015/15239 – K. 2016/4397” ; “”… doğmamış bir haktan peşinen feragat edilemeyeceğinden, sözleşmenin bu hükmü geçersizdir …” 13. HD.11.10.2004 E.2004/6611 K.2004/14120; “… Doğmayan bir haktan feragatte hukuken sonuç doğurmaz …” HGK. 31.03.1993 E. 1992/16-759 K. 1993/132; “… Böyle bir kayıt aynı zamanda ilerde doğacak alacağının bir bölümünden işçinin vazgeçtiği anlamına gelir ki doğmamış haktan vazgeçilemez kuralı gereği de geçersizdir …” 9. HD 25/05/2015 E.2015/8108 – K.2015/18890; “… her ne kadar davalı tarafça bu haktan davacı tarafından feragat edildiğine ilişkin feragatname ibraz edilmiş ise de, bu belgenin tarihsiz olması ve doğmamış haktan feragat edilemeyeceğinden …” 23. HD 11.04.2014 E.2013/7940 – K.2014/2858; “… Davalı kefilin, kredi başvurusu sırasında taahhütname ile “BK’nın 488.maddesi haklarından” feragati, doğmamış haktan feragat niteliğinde olduğundan geçerli değildir…) 23. HD 26.11.2012 E.2012/4752 K.2012/6954).
Anılan nedenlerle, mahkeme kararının bozulması gerektiği kanaatinde olduğumdan davanın reddine dair kararı onayan Daire çoğunluğunun görüşlerine katılmıyorum.