TTK 19 – Kararlar
6102 sayılı TTK 19. madde ile ilgili kararlar:
TTK 19 – KARARLAR
1. “Davaya tüketici mahkemesinde bakılabilmesi için davanın taraflarından birinin tüketici olması ve uyuşmazlığın 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun uygulanmasından doğması gerekmektedir. Dava, satın alınan cincir tipli beyaz renkli elektrikli bisikletlerinin ayıplı olduğu iddiasına dayalı bedelin iadesi istemine ilişkindir. Somut olayda davacı bir ticari şirket olup, 6102 sayılı TTK’ nın 19. maddesi hükmüne göre “Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Şu kadar ki; hakiki şahıs olan bir tacir, muameleyi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya muamele, fiil veya işin ticari sayılmasına halin icabı müsait bulunmadığı takdirde borç adi sayılır.” Bu nedenle ticari bir şirketin tüketici olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Görev, kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemece yargılamanın her safhasında kendiliğinden gözetilmelidir. Mahkemece ticari dava niteliğindeki davaya tüketici mahkemesi sıfatıyla bakılamayacağı ve ticari nitelikteki alım-satım sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıkta 6102 sayılı TTK’ nın 5. maddesi uyarınca asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu gözetilmeden, “Tüketici Mahkemesi” sıfatıyla davaya bakılıp karar verilmesi ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanması doğru görülmemiştir.” Yargıtay 19. HD., E:2015/15691, K:2016/4523, T:15.03.2016.
2. “6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ticari iş karinesi başlıklı 19. maddesi (6762 sayılı TTK 21. maddesi) nde “Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Ancak, gerçek kişi olan bir tacir, işlemi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya işin ticari sayılmasına durum elverişli olmadığı takdirde borç adi sayılır. Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olayda, taraflar arasındaki uyuşmazlık, akaryakıt istasyonundaki kaçak elektrik tüketiminden kaynaklı fazla ödenen bedelin istirdatına ilişkindir. Davacı aboneliğinin ait olduğu yer petrol istasyonu olmakla davacı sıfatı dikkate alındığında dava konusu alacağa ticari faiz uygulanmalıdır.” Yargıtay 3. HD., E:2015/8869, K:2016/5395, T:07.04.2016
3. “6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ticari iş karinesi başlıklı 19. maddesi (6762 sayılı TTK 21. maddesi) nde ” Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Ancak, gerçek kişi olan bir tacir, işlemi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya işin ticari sayılmasına durum elverişli olmadığı takdirde borç adi sayılır.Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır.” şeklinde düzenlenmiştir.”
Somut olayda, taraflar arasındaki uyuşmazlık, elektrik tüketiminden kaynaklı fazla ödenen bedelin istirdatına ilişkindir. Davacı bakanlığın sıfatı dikkate alındığında dava konusu alacağa ticari faiz uygulama imkanı bulunmamaktadır.” Yargıtay 3. HD., E:2014/18094, K:2015/15344, T:07.10.2015
3. Türk Ticaret Kanunu sistemine göre, tacirler, gerçek ve tüzel kişi olabilir… Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Ancak, gerçek kişi olan bir tacir, yaptığı işlemin ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirildiği veya işlemin fiil veya işleminin ticari sayılması niteliği gereği uygun olmadığı takdirde, bu işlemlerden doğan borç adi, yani özel sayılır. Anılan madde yönünden yasa koyucu, sadece gerçek kişi tacirleri öngörmesine ve dolayısıyla tüzel kişi tacirler bu kuralın dışında kalmasına, tüzel kişiler için her türlü işlemlerin ticari sayılmasının gerekmesine ve tacir olan tüzel kişilerin özel işlemleri olamayacağına göre, tüzel kişilerin tüm işlemlerinin, istisnasız olarak ticari sayılması gerekir.
Taraflar arasındaki somut olaya gelince; Davacı anonim ortaklık, tüzel kişilik adına bir taşıt almıştır. Aracın trafik belgesinde, “H. Oto”, yani hususi (özel) oto yazılı bulunmaktadır. Aracın sahibi ticari ortaklık olmasına ve faturanın da, bu ticari ortaklık adına düzenlenmesi nedeniyle, bu araç özel değil, ticari bir araçtır. Yasalara aykırı düzenlenen bu belgenin, özel araç tanımlaması bakımından geçerliliği yoktur. Bunun sonucu olarak da, özel amaçlarla ilgili satın almalar için, uygulanan 4077 sayılı Yasanın, davacı ortaklığa ait araç yönünden uygulanması söz konusu değildir. Bir ticari ortaklığın kendi adına araç alması ve bu aracı ticari ortaklığın işlerinde kullanması ve bazen de özel nitelikte kullanması, işlemin niteliğini değiştirmez. Aksi halin düşünülmesi, hem vergi yasaları ve hem de ortaklık bilançosu bakımından karışıklıklar yaratacak nitelik taşımaktadır. Bu itibarla, taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümünde 4077 sayılı Yasanın uygulanması sözkonusu değildir. O halde mahkemece, ticari nitelik taşıyan uyuşmazlığın tüketici mahkemesi sıfatıyla incelenmesi ve karara bağlanması yasaya aykırıdır.” Yargıtay 11. HD., E:1997/1815, K:1997/5112, T:26.06.1997
4. “…bir tacirin, dolayısıyla ticaret şirketlerinin borçlarının ticari olması asıldır. Tüzel kişi tacirin barınma, ısınma, gıda, giyinme ve aile gibi özel insani ihtiyaçları olmadığı için bunların, gerçek kişiler gibi adi borç ilişkileri alanı olmadığı kabul edilmelidir.
Şu açıklamalardan anlaşıldığı üzere; ticaret şirketlerinin, doğrudan ticari amaçla ya da işletmenin iç ihtiyaçlarını karşılama amacıyla olup olmadığına bakılmaksızın bütün hukuki ilişkileri ticari faaliyet kapsamında olup, özel hayatlarına ilişkin bir işlem söz konusu değildir. Bu nedenle, tüketiciler için düzenlenen yasa hükümleri kapsamına alınmaları olanaklı değildir.” Yargıtay HGK., E:2006/684, K:2006/647, T:11.10.2006
5. “İlk olarak belirtelimki, işveren ile işçi arasındaki ilişki TTK.nun 3. maddesinde anlamını bulan ticari iş niteliğinde olmayıp, 1475 sayılı İş Yasasından kaynaklanan ve iş yasası hükümlerine bağlı ve bu çerçeve içinde kendine özgü bir hizmet akdidir. Dahası işçi işveren ilişkileri gözetildiğinde kamu düzeni ile de ilgilidir. Esasen iş hukukunun temel ilkelerinden olan tarafların dengeli tutulması kuralı da bu kabulü doğrulamaktadır. O nedenle; işe almama karşılığı bir yaptırım olarak kararlaştırılan ceza koşulu TTK. nu hükümlerinin öngördüğü anlamda bir ticari ilişkiden kaynaklanmadığı çok açıktır. Hal böyle olunca; davalı işveren A.Ş.nin, tacir olması taraflar arasındaki anlatılan hukuki ilişkinin kendine, özellikle iş yasasına özgü niteliği karşısında, TTK.nun 24. maddesinin uygulamasını gerektirmez.
Açıklanan nedenlerle, TTK. 24. maddesine dayanılarak, işe almama tazminatı (Ceza koşulu) miktarında indirim yapılmamasına ilişkin yerel mahkemenin kabulü ve direnmesi yerinde görülmemiştir.” Yargıtay HGK., E:1997/486, K:1997/822, T:15.10.1997
6. “TK. 21/2 maddesi taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeleri Kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı sürece diğer taraf içinde ticari iş saymıştır.
Burada yasa koyucu adeta karine yoluyla ticariliği diğer tarafa aksettirmiştir. Aslında böyle bir ticari işin varlığından söz edilmemesi gerekir. Bu durum tacir olmayan kişiler aleyhine hukuki sonuçlar doğurmaktadır. O nedenle; yasa koyucu bu tip işlere iki yönden sınırlama getirmek suretiyle maddenin dar ve sınırlı çerçevede kalmasını amaçlayarak “Ticari Karine” varsayımını genişletici yoruma tabi tutulmamasına özen gösterilmesini istemiştir. Bu sınırlamaların ilki belirtilen işlerin salt “sözleşme” niteliği arz eden işler olmasının zorunlu kılınmasıdır. Eğer iş ticari iş olan bir sözleşme niteliğini taşımıyorsa diğer taraf için ticari iş sayılması mümkün olmayıp; “Adi iş” sayılır. Diğeri ise, Kanunda aksine bir hüküm olmaması gerektiğine ilişkin sınırlamadır. Kanunda aksine bir hüküm bulunuyorsa, bir taraf için ticari iş niteliği arzeden sözleşmelerin diğer taraf içinde ticari iş sayılmasına ilişkin yasal kural uygulanamaz (TK. Md. 20/3; TK. Md. 82).
TK. 21/II maddesinin uygulanabilmesi için aranan ön koşul; az yukarıda anlatıldığı şekilde, taraflar arasındaki ilişkinin bir sözleşmeden kaynaklanmış olması zorunluluğudur. O nedenle taraflar arasındaki ilişki bir haksız fiilden ya da haksız iktisaptan kaynaklanıyorsa bu hükmün uygulanabilme olanağının bulunmadığında kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Burada yasa; münhasıran sözleşmeleri ele almış, işletme ile ilgili muamele ve işleri “ticariliğin diğer tarafa aksettirilmesi” veya “Ticaret Karinesi” olarak nitelendirilen TK. 21/2 maddesinden ayrık tutmuştur.
Bu durumda, bir taraf için ticari sayılan husus sözleşme mahiyetini arz etmiyorsa karşı taraf için her halde ticari sayılmayacaktır.
Bu konu önemini daha çok davanın somut olayında belirgin olduğu üzere haksız fiillerde göstermektedir. Ortada bir haksız fiilin sözkonusu olduğu durumlarda; taraflar arasında sözleşmeden kaynaklanan bir hukuki ilişkinin varlığından söz edilemeyeceği için, işin bir taraf yönünden ticari olarak nitelendirilmesi, diğer taraf yönünden de aynı nitelendirmede bulunulmasını hukuken haklı göstermez. Dahası; haksız fiilden doğan ilişkiler Ticaret Kanununda da düzenlenmedikleri için bu nedenle de ticari iş niteliğini kazanamayacakları kaçınılmazdır.
Tüm açıklamaların ışığı altında davanın çözümüne bakıldığında tacir olan davacı Kurum ile davalı arasında sözleşmeden doğan bir hukuki ilişki bulunmayıp haksız fiilden kaynaklanan ilişki bulunmaktadır. O nedenle davada TK. 21/2 maddesinin uygulama olanağından söz edilemeyeceğine göre tacir olan davacı yönünden ticari bir iş niteliği kabul edilemez. Bu durumda tacir olan davacı ancak açacağı ayrı bir dava yoluyla BK. 105 maddesindeki yasal koşulları kanıtlamak suretiyle munzam zararını isteyebilir.
Hal böyle olunca hükmedilen tazminata yürütülecek faiz reeskont faizi değil yasal faizdir. O nedenle mahkemenin direnme kararı usule ve yasaya uygun olup onanmalıdır.” Yargıtay HGK., E:1999/73, K:1999/106, T:17.02.1999
7. “Somut olayda; davacı limited ortaklık adına ticari işletmede kullanılmak üzere alınan araç nedeni ile çıkan uyuşmazlıkta özel amaçlı satın almalar için uygulanan 4077 sayılı Yasa’nın davacı şirkete ait araç yönünden uygulanması söz konusu olmayıp, uyuşmazlığın ticari nitelik taşıması ve davacının tüzel kişi tacir olması nedeniyle davanın genel hükümlere göre görülüp sonuçlandırılması gerekir.” Yargıtay 20. HD., E:2002/8260, K:2002/9761, T:28.11.2002
8. “Dava, davalı işletmeye ait ana su borusunun patlaması üzerine davacının selefine ait işyerini su basması sonucu zarar gördüğü maddi olgusuna dayalı rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Davalının TTKnun 3 ncü, 11 nci, 12/11 nci, 14 ncü, 18/1 nci madde hükümleri ile 2560 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri karşısında, tacir olduğunun ve haksız eyleminin de ticari iş niteliği taşıdığının kabulü gerekir.
Bu durumda tacir olan davalı İSKİ ile davacı arasında haksız fiilden kaynaklanan davaya bakma görevinin adli yargıya ait olduğu gözönünde bulundurularak…” Yargıtay 11. HD., E:2003/4584, K:2003/11514, T:01.12.2003
9. “Dava, davacıya ait kablolara davalıya ait inşaatta yapılan hafriyat çalışması nedeniyle verilen zararın giderimi isteminden ibarettir. Davacı tacir olup, TTK.nun 3.maddesi uyarınca bu müesseseyi ilgilendiren fiil ve işlerin ticari iş sayılmasına ve ayrıca 3095 sayılı Yasa’nın 2.maddesinin 2.fıkrasında, 4489 sayılı yasa ile yapılan değişiklikle ”arada sözleşme olmasa bile, ticari işlerde temerrüt faizi, T.C. Merkez Bankası’nın kısa vadeli krediler için öngördüğü avans faiz oranına göre istenebileceği”belirtilmiş olmasına göre, olayda istem gibi avans faiz oranına hükmetmek gerekirken…” Yargıtay 11. HD., E:2002/8158, K:2003/706, T:27.01.2003