I – Ticari hükümler
MADDE 1– (1) Türk Ticaret Kanunu, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun ayrılmaz bir parçasıdır. Bu Kanundaki hükümlerle, bir ticari işletmeyi ilgilendiren işlem ve fiillere ilişkin diğer kanunlarda yazılı özel hükümler, ticari hükümlerdir.
(2) Mahkeme, hakkında ticari bir hüküm bulunmayan ticari işlerde, ticari örf ve âdete, bu da yoksa genel hükümlere göre karar verir.
TTK Madde 1
GEREKÇE/Madde 1 – Tasarının 1 inci maddesi, 29/06/1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 1 inci maddesinin tekrarıdır. Ancak, maddenin birinci fıkrasında iki değişiklik yapılmıştır. Birinci değişiklik, 6762 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasında bulunan, “bir ticarethane veya fabrika yahut ticarî şekilde işletilen herhangi bir müesseseyi” şeklindeki cümle parçasının yerine “ticarî işletmeyi” teriminin konulmasıdır. Bu değişikliğin sebebi, önceki metinde sayılanların ticarî işletmenin uygulamadaki görünüş şekilleri, ticarî işletmenin sıkça rastlanan özel biçimleri olmalarıdır. Merkez kavram ticarî işletme olduğu halde, kavramı ifade eden terimi kullanmayıp onun türlerini saymak ve diğer maddelerde aynı yöntemi tekrarlamak, sistem anlayışı ve kanun yapma tekniği ile bağdaşmaz. Bir kanun, kavramları kullanmalı, kavramın uygulamadaki biçimlerine dayanmamalıdır. Ayrıca 11 inci maddenin gerekçesinde açıklandığı üzere, ticarethaneleri, örnek olarak saymak yoluyla gösteren, 6762 sayılı Kanunun 12 inci maddesi ile aynı maddenin son fıkrasında öngörülmüş bulunan fabrikacılık tanımı ve nihayet, 6762 sayılı Kanunun 13 üncü maddesi, Tasarıda yer almadığı için biçimlerin adlarını korumaya olanak yoktur. İkinci değişiklik, 3 üncü madde ile gerekli uyumu sağlamak amacıyla, “işlere” sözcüğü çıkarılarak “işlemleri” sözcüğünün konulmuş olmasıdır.
KARARLAR
1 – “Bir tüzel kişiliğin son bulmasını ifade eden fesih ve tasfiye işlemi, aynı zamanda Borçlar Hukukuna ilişkin bir hukuki işlem olup, bu karar ve işlemin hataya dayanması karşısında gerçek anlamda bir tasfiye işleminden söz edilemez. Hataya veya kasta dayalı, şeklen gerçekleşmiş bir tasfiyenin kaldırılmasının gerek o işlemi gerçekleştirenlerce, gerekse bundan zarar görenlerce istenebilmesi Borçlar Hukukunun temel kurallarından biridir. Buna yönelik düzenlemeye TTK. hükümlerinde yer verilmemişse de, TTK.nun 1. maddesi yollaması ile Borçlar Kanunu hükümleri çerçevesinde, hataya dayalı bir hukuki işlemin düzeltilmesine olanak tanınması kaçınılmazdır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.01.1999 gün ve 1999/10-1-1 sayılı Kararı)” (YHGK.’nın, E:2007/10-358, K:2007/337 sayı ve 06.06.2007 tarihli kararı).
2 – “TTK. nun 1/2.maddesi, hakkında bir ticari hüküm bulunmayan ticari işlerde mahkemenin ticari örf ve adete, bu dahi yoksa umumi hükümlere göre karar vereceği, hükmünü getirmiştir. Yine, aynı yasanın 2/1.maddesi , bir mahaldeki teamülün ticari örf ve adet halini alması halinde , hükme esas alınabileceğini hükme bağlamıştır. TTK.nun bu hükümlerinden bu yasada bir hüküm yoksa ticari örf ve adetin umumi hükümlerden ( BK. nundan )önce uygulanacağı anlaşılmaktadır. Yine,tüzel kişi adına yemin edecek temsilci, yemin konusu işlemin yapıldığı tarihteki değil, yemin teklif edildiği zamanki temsilcisidir.” (Yargıtay 11.HD.’nin, E:2003/11, K:2003/5784 sayı ve 02.06.2003 tarihli kararı).
3 – “TTK.’nun 24 maddesi hükmü gereğince tacir olan borçlu taraflarca kararlaştırılan ücret ve cezanın fahiş olduğu ileri sürülerek indirime tabi tutulması istenemez. Ancak, sözü edilen 24. madde ile yalnız BK.’nun 161/son fıkrası hükmünün uygulanmayacağı beyan edilmiştir. TTK.’nun 1. maddesi gereğince bu kanunun MK.’nun ayrılmaz bir cüzü olduğu ve MK.’nun 5. maddesinde de, bu kanunun ve Borçlar Kanununun genel nitelikli hükümlerinin, uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanacağı kabul edildiğine göre, akdin inikadına ilişkin BK.’nun genel hükümleri cezai şart hakkında da uygulanır.” (Yargıtay 13.HD.’nin, E:2002/14711, K:2003/1355 sayı ve 17.02.2003 tarihli kararı)
4 – “TTK’nun 1 ve 2. maddeleri uyarınca hakkında ticari bir hüküm bulunmayan ticari işlerde mahkemenin ticari örf ve adet olarak yerleşen teamüle göre karar vermesi gerekir. Dairemizin yerleşmiş içtihatlarına göre kapalı fatura ödemeye karine olup, aksi karşı tarafça ispatlanmalıdır.” (Yargıtay 15.HD.’nin, E:1996/2915, K:1996/4767 sayı ve 26.09.1996 tarihli kararı).
5. “Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile … Turizm İşletmecilik Yatırım ve İnşaat Ltd. Şti.’nin % 50’şer hissedarı olan, … … ve …’ın vefat ettikleri, şirketin yönetimden yoksun olduğu hususunda ihtilaf bulunmadığı, her iki hissedarın terekesine idare memuru atandığı, terekenin idare memurlarınca yönetildiği, tereke yöneticilerinin ayrı ayrı verdikleri dilekçelerinde şirket hisselerinin de taraflarınca yönetilmesi gerektiğini ileri sürerek kayyım atama kararlarına itiraz ettikleri, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 596 ncı maddesinde düzenlendiği üzere esas sermaye payının miras yolu ile geçmesi halinde tüm haklar ve borçların genel kurulun onayına gerek olmaksızın esas sermaye payını iktisap eden kişiye geçmesi sebebi ile temsilci atanmasında hukuki yarar bulunmadığı, anonim şirket hisselerinin aksine limited şirket hisselerinin terekeye dahil olmadan mirasçılara doğrudan intikal ettiği, tereke idare memurlarının kayyım atanmasına itirazlarının yerinde görülmediği, limited şirketin organları teşekkül ettirilmek ve yeni şirket müdürü seçilene kadar yönetim ve temsil kayyımına ihtiyaç olduğu, mirasçıların paylarının intikali ve oluşacak ortaklar kurulu tarafından yeni şirket müdürü seçilene kadar şirkete yönetim kayyımı atanması gerektiği, emsal içtihatlara bakıldığında 6102 sayılı Kanun’da limited şirketlere kayyım atanmasını gerekli kılan sebeplere ve usulüne dair özel bir düzenleme bulunmaması nedeniyle aynı Kanun’un 1 inci maddesi yollaması ile 4721 sayılı Kanun’un bu konudaki ilgili hükümlerinin uygulanması gerektiği, 4721 sayılı Kanun’un 427 nci maddesinin dördüncü fıkrasında belirtilen “gerekli organlardan yoksun kalma” halinin, limited şirketin zorunlu organlarından yoksun kalmasını vurguladığı, kayyım atanması davasında husumetin mutlaka şirkete karşı da yönetilmesi gerektiği halde davanın şirkete yöneltilmediği, diğer mirasçıların tamamına da yöneltilebileceği, ancak …açılan davada davanın kabul edilerek şirkete kayyım tayin edildiği, taraf ehliyetinin dava şartlarından olduğu, resen gözetildiği, davalı tarafta taraf ehliyeti bulunan kimsenin bulunmadığı gerekçesiyle asıl karara yönelik mirasçı hissedarlar vekilinin; ek karara yönelik davacı ve mirasçıların istinaf başvurularının kabulüne, İlk Derece Mahkemesinin 21.11.2019 tarihli kararı ile 20.02.2020 tarihli ek kararının kaldırılmasına, …açılan davanın usulden reddine, ek kararla atanan son kayyımın görevine son verilmesine, kararın mirasçılardan biri tarafından başvuru halinde Ticaret Sicil Müdürlüğüne bildirilmesine karar verilmiştir… Bölge Adliye Mahkemesince verilen 03.01.2022 tarihli ek kararının ONANMASINA…” Yargıtay 11. HD., E:2022/2841, K:2023/6788, T:23.11.2023
6. “Mahkemece, iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; TTK’da limited şirketlere kayyım atanmasını gerekli kılan sebeplere ve usulune dair özel bir düzenleme bulunmaması nedeniyle TTK’nın 1. maddesi yollaması ile TMK’nın bu konudaki ilgili hükümlerinin uygulanması gerektiği, TMK’nın 427. maddesinde yönetim kayyımlığının düzenlendiği, TMK’nın m.427/4’de belirtilen “gerekli organlardan yoksun kalma” halinin, limited şirketin zorunlu organlarından yoksun kalmasını vurguladığı, ancak kayyım atanması davasında husumetin mutlaka şirkete karşı da yönetilmesi gerektiği, Yargıtay kökleşmiş içtihatları ve yerleşmiş görünüşünün de bu yönde olduğu, ancak bu davanın şirkete yöneltilmediği, taraf ehliyeti dava şartlarından olup re’sen gözetilmesi gerektiği, davalı tarafta taraf ehliyeti bulunan kimse olmadığı, ayrıca HMK’nın 124. maddesinin bu davada uygulanma olanağının bulunmadığı gerekçesiyle HMK’nın 114/1-d ve 115/2. maddesi uyarınca dava şartı yokluğu nedeni ile davanın usulden reddine karar verilmiştir.” Yargıtay 11. HD., E:2019/304, K:2019/7377, T:20.11.2019
7. “Taraflar arasında imzalanan çerçeve sözleşmeleri ve risk bildirim formu hükümleri incelendiğinde türev işlemlerin riskinin bildirildiği, piyasalarda meydana gelebilecek dalgalanmalar neticesinde büyük zararlar edilebileceğinin kabullenildiği anlaşılmaktadır. Bu suretle, dava konusu opsiyon teyidinde yer alan koşul ve tutarların taraflar arasındaki anlaşma kapsamında tanzim edilmiş olduğu da nazara alındığında, opsiyon sözleşmesindeki koşulların genel işlem şartı niteliğinde bulunduğu söylenemeyecektir. Dolayısıyla, mahkemece opsiyon teyidi sözleşmesindeki “müşteri kârdayken 50.000 USD, zarardayken 100.000 USD üzerinden işlem yapılması” şeklindeki uygulamanın, 6102 sayılı TTK’da bu konuda düzenleme bulunmaması ve 6102 sayılı TTK’nın 1. maddesinin genel hükümlere yaptığı yollama ile 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 7. maddesi hükmü delaletiyle kamu düzenine ilişkin olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 21/1. maddesi gereğince yazılmamış sayılmasına karar verilmesi doğru olmamıştır.” Yargıtay 11. HD., E:2016/1666, K:2017/1229, T:02.03.2017