6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu

TTK Madde 122

II – Denkleştirme istemi

MADDE 122(1) Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra;

a) Müvekkil, acentenin bulduğu yeni müşteriler sayesinde, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra da önemli menfaatler elde ediyorsa,

b) Acente, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği ücret isteme hakkını kaybediyorsa ve

c) Somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa,
acente müvekkilden uygun bir tazminat isteyebilir.

(2) Tazminat, acentenin son beş yıllık faaliyeti sonucu aldığı yıllık komisyon veya diğer ödemelerin ortalamasını aşamaz. Sözleşme ilişkisi daha kısa bir süre devam etmişse, faaliyetin devamı sırasındaki ortalama esas alınır.

(3) Müvekkilin, feshi haklı gösterecek bir eylemi olmadan, acente sözleşmeyi feshetmişse veya acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmişse, acente denkleştirme isteminde bulunamaz.

(4) Denkleştirme isteminden önceden vazgeçilemez. Denkleştirme istem hakkının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerekir.

(5) Bu hüküm, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanır.

0 thoughts on “TTK Madde 122”

  1. TicaretKanunu.Net dedi ki:

    GEREKÇE/Madde 122 – Acentenin denkleştirme talebi Türk içtihat hukuku tarafından tanınmaktadır. Bu sebeple, Tasarının 122 nci maddesi yeni bir hukukî kurumu tanıtmamakta fakat ilk defa kanunî düzenlemeye kavuşturmaktadır. Çünkü, Yargıtay 1996 yılında verdiği bir kararla olumlu bir kanun boşluğunu doldurmuş, hukukun geliştirilmesi yönünden önemli bir hizmet yapmış, ilkesel bir kararla denkleştirme talebinin dogmatik düzenine işaret etmiş, daha sonra içtihadını yerleştirmiştir.
    Tasarının 122 nci maddesi, AET Yönergesinde yer alan, bu sebeble tüm AB üyesi devletlerin kanunlarında bulunan denkleştirme talebini, Yönerge temelinde, ancak Alman (Alm. TK.’nın 89b paragrafı) ve İsviçre (İsv. BK 418u) hükümlerine benzer şekilde düzenlemiştir. Bu talebin amacı ve niteliği tartışmalıdır. Alman öğretisinde savunulan bir görüşe göre işletmeye bağlanan müşteri kitlesinin sürekli olarak işletmeye kazanç sağladığı dikkate alınırsa bu talep acentenin işletmeye yaptığı katkının karşılığı olduğundan acenteye yardım düşüncesine dayanmaz. Hakkaniyet temeline oturtulduğu için de saf bir malî hak şeklinde nitelendirilemez. Diğer görüş uyarınca, talep acenteyi feshin olumsuz sonuçlarından korur. Birinci fıkrada “tazminat” sözcüğü kullanılmış olmasına rağmen, talep klasik anlamda bir malvarlığı zararının giderilmesi olarak anlaşılamaz; ancak, öğretide buna rağmen talebin geniş anlamda zararın giderilmesine yöneldiği yaklaşımı benimsenir.
    Birinci fıkra: Birinci fıkra, talebe hak kazanabilmenin şartlarını birbirine eklenir (kümülatif) tarzda belirtmektedir. Birinci bent, acentenin sağladığı, yani işletmeye bağladığı “yeni” müşterilerin, denkleştirme talebine hak kazanmanın şartı olduğunu ve bunların acente sözleşmesinin sona ermesinden sonra da işletmeye “önemli” çıkarlar sağlamakta devam etmelerinin de gerektiğini hükme bağlamaktadır. İkinci bentte yer alan (ikinci) şart işletmeye acente tarafından yeni müşteri kazandırılmış olması ve sözleşme devam etseydi acentenin, işletmeye kazandırdığı “yeni” müşteriler dolayısıyla ücret alacak olmasıdır. Sözleşmenin sona ermesi nedeniyle acente bu ücretleri yitirir. Acentelik sözleşmesine göre “yeni” müşteriler sebebiyle ücret sözleşmenin sona ermesine rağmen bir şekilde ödenmişse denkleştirme talebi ileri sürülemez. Burada ödendiği söylenen kök ücret olup, bedelin tahsiline ve garanti edilmesine ilişkin komisyonlar dikkate alınamaz. Üçüncü şart ise, talebin hakkaniyete uygun olmasıdır. Bu şart bir taraftan acentenin gayretleri, imaj yaratma, müvekkili ve ürününü tanıtma, diğer taraftan da bir rekabet piyasasında pay alma çalışmaları ile tanımlanır. Acente bu konularda olumsuz not almamış olmalıdır. Ürünün bilinen hatta tanınan bir marka olması acentenin gayretlerinin gözardı edilmesini, “yeni” müşterilerin işletmeye gelmelerinin (yönelmelerinin) markaya bağlanmasını haklı gösteremez ve “hakkaniyet” unsurunda olumsuz sonuca varmanın gerekçesi olamaz. Rekabet piyasası günümüzde zaten markalar piyasasıdır. Güçlü, hatta tanınmış bir markanın da yeni müşterilerle buluşması için gayrete ihtiyaç vardır. Buluşma sağlanmışsa bunu sadece markaya bağlamak rekabet piyasası kurallarını önemsememek anlamına gelir. Her güçlü ve tanınmış markanın da “yeni” müşteriler edinmesi gayretle olur. Markanın tanıtılması kadar, kendisine yönelme sağlanması ve yönelmenin korunması da gayretle olur. Üçüncü şart, gayretin olduğu her halde (kural olarak) gerçekleşir; olumsuz tutum hakkaniyet şartının gerçekleşmesine engel kabul edilebilir.
    İkinci fıkra: İkinci fıkra talebin hesaplama şeklini göstermektedir. Hükümdeki formülün emredici olup olmadığı öğreti ve içtihatlarca açıklığa kavuşturulacak bir konudur. Ancak, kanunî formülün acente yönünden asgarîyi ifade ettiği, acentenin aleyhine olan başka bir hesap tarzının kabulünün hükmün amacıyla bağdaşmayabileceği, buna karşılık acente için daha yüksek bir talebe olanak veren başka bir formülü tarafların kararlaştırabileceklerini hükmün kapsamında kabul etmek ratio legis gereği sayılabilir.
    Üçüncü fıkra: Bu fıkra talebin hakkaniyet ile bağlantısını ortaya koymaktadır. Ancak tarafların üçüncü fıkranın aksini kararlaştırmalarına bir engel bulunmadığı şüphesizdir.
    Dördüncü fıkra: Dördüncü fıkra talepten “önceden” vazgeçmeyi geçersiz sayar. Talepten acente sözleşmesinin yapılmasından sonra feragat edilmesi, hile düzeyinde olmamak veya kanunu dolanmak anlamı taşımamak şartıyla geçerlidir. Ancak bu halde de acentenin, tehdit, dayatma veya benzeri zorlamalarla bu hakkından vazgeçip geçmediği özenle araştırılmalıdır. Maddenin kaynağı olan Alm. TK’nın 89b paragrafının dördüncü bendiyle ilgili öğretide vazgeçmenin tam anlamıyla serbest iradeyle yapılmış olması gereği üzerinde durulur. Acente sözleşmesinin yapılmasının, gizli bir anlaşma ile, bu talepten daha sonra vazgeçilmesi şartına bağlanması veya bu sonucu doğuracak bir düzenin kabulü, hükmün dolanılmasıdır. Hükümde denkleştirme istem hakkının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu bir yıllık sürenin zamanaşımı süresi mi yoksa hak düşürücü süre mi olduğu sorunu hükümde açık bırakılmıştır. Bunun sebebi, hukuk geliştirme olanaklarının önünün kapatılmamasıdır. Öğreti ve yargı kararları menfaat dengesine uygun en iyi çözümü “hukuk” olarak ortaya koymalıdır. Alman öğretisinde bir yıllık sürenin hak düşürücü süre olduğu görüşü hakimdir. Bunun sebebi olarak hükmün niteliği gösterilir. Hüküm adalet temeline dayalı olduğu için acentanın, böyle bir gereksinimi duymayıp istemini ileri sürmekte bir yılı aşan süreyle gecikmesi hükmün öngörülme amacına aykırı olarak kabul edilmektedir. Ayrıca zamanaşımını kesen ve durduran sebeplerin istemle bağdaşmadığı da ileri sürülür. Ancak, talep ileri sürülmüş ve kabul edilmiş ise hak düşürücü süre işlemez hale gelir. İstem itirazla karşılaşmış ise bir yıllık süre içinde yargı yoluna müracaat edilmesi gerekir.
    Beşinci fıkra: Acente ile tek satıcı ve diğer müvekkile “yeni” müşteri kazandıran sürekli iş yapma ilişkileri arasında denkleştirme talebi yönünden farklılık yaratmanın haklılık ve adalet temeli zayıf olduğu için beşinci fıkra öngörülmüştür. Tek satıcının işletmeye (müvekkile) bağlılığının acente düzeyinde olmadığı, tek satıcının daha bağımsız bir konumda bulunduğu itirazı, tek satıcının işletme ile “arızî” sınırını aşan iş yapılması olgusunun varlığı karşısında gücünü yitirir. Ayrıca “devamlılık” unsurunun rekabetin korunması hukukunda sempati ile karşılanmadığı unutulmamalıdır. “Devamlı” sayılamayan hizmetler de “yeni” müşteri sağlayabilir.
    Önerge: Görüşülmekte olan 96 sırasayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 122 nci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin ve beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
    “c) Somut olayın özellik ve şartları değerlendirildiğinde, ödenmesi hakkaniyete uygun düşüyorsa,”
    “(5) Bu hüküm, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi halinde de uygulanır.”
    Önerge – Gerekçe: Hükümdeki “tazminat istenebilir” ibaresi “zarar”ı çağrıştırdığından bu da 122 nci maddenin kabul ettiği hakkaniyet sistemine uymadığından anılan kelime yerine maddenin kenar başlığına ve talebin niteliğine uyan “denkleştirme” terimi kullanılmıştır. Ayrıca maddenin beşinci fıkrasında yapılan değişiklikle, fıkra hükmü daha doğru bir biçimde ifade edilmeye çalışılmıştır.

  2. Ticaret Kanunu.Net dedi ki:

    Prof. Dr. Arslan KAYA’nın Madde Açıklaması
    ‘‘TTK m. 122 (Denkleştirme istemi)
    (1) Eski TTK’da hükmü doğrudan karşılayan bir madde yoktur. Öğretide bazı yazarlar, denkleştirme isteminin (portföy tazminatının) pozitif hukuk dayanağı olarak eTTK m. 133 ve özellikle 134 hükmünü göstermiş, Yargıtay ve diğer öğreti (buraya kadar sayfa 62) ise burada bir olumlu kanun boşluğu bulunduğundan bahisle portföy tazminatına(denkleştirme bedeline) hükmetmiştir.
    (2) Maddenin gerekçesinde, ilgili AET Yönergesinde yer alan, bu sebeple tüm AB üyesi devletlerin kanunlarında bulunan denkleştirme talebinin, Yönerge temelinde, ancak Alm. TK’nın 89b paragrafı ve İsv. BK 418u hükümlerine benzer şekilde düzenlendiği ifade edilmektedir. Belirtelim ki, İsv. BK hükmü Alm. TK ve TTK’ya kıyasla daha sade ve koşulları bakımından da daha esnektir. Örneğin, acentenin kaybı aranmamış, menfaat ve hakkaniyet kriteri yeterli görülmüştür.
    (3) 14 Haziran 2007 tarih ve 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 23 üncü maddesinde; “(16) Sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra sigorta şirketi sigorta acentesinin portföyü sayesinde önemli menfaatler elde ediyor ve hakkaniyet gerektiriyorsa, sigorta acentesi, sigorta şirketinden tazminat talep edebilir. Ancak, sigorta acentesinin haklı bir nedene dayanmaksızın sözleşmeyi feshetmesi ya da kendi kusuruyla sözleşmenin feshine neden olması halinde tazminat hakkı düşer.” hükmü yer almaktadır.
    Hükmün yasa tekniğine uygun olduğunu, giderek yeterli bir düzenleme olduğunu söylemek mümkün değildir. 5684 sayılı Kanun, SMK yerine ikame olan bir kamu kanunudur. Denkleştirme talebi gibi tüm acentelik ilişkileri ve giderek benzer sözleşmelere uygulanan ve genel bir kanunda, yani Ticaret Kanunu’nda yer alması gereken hükmün özel bir kanunda ve bir kamu kanununda düzenlenmesi isabetli değildir. Kaldı ki, hüküm, eTTK dönemindeki yasa boşluğunu sigortaya özel doldurmak için çıkartılmıştır. TTK m.122 hükmü yürürlüğe girdikten sonra, hükmün düzenlenme sebebi ortadan kalkacaktır. Hüküm, bu haliyle TTK m.122’ye kıyasla eksik ve yetersizdir.
    (4) Eski TTK’da acentenin denkleştirme istemini düzenleyen açık bir hüküm yoktur. Türk öğretisi, bu bakımdan, eTTK m. 134 hükmünün hakkaniyet ilkesi ışığında geniş yorumlanması gerektiği, giderek burada bir kanun boşluğu bulunduğu ve bunun hakim tarafından hukuk yaratılarak doldurulması gerektiği düşüncesinden hareketle ama genelde pozitif hukuk dayanağının bu hüküm olabileceği temelinde, acentenin (/tek satıcının) denkleştirme istemi/portföy tazminatı hakkını kabul etmiştir.
    Konu Türk mahkemelerinin önüne daha ziyade tek satıcılık sözleşmesi sebebiyle gelmiş, özellikle Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, denkleştirme istemi/portföy tazminatı konusunda öğretide ileri sürülen görüşleri ve mehaz İsv. BK’nın (ve Alm. TK’nın) ilgili maddelerini de göz önüne alarak, acentelik ilişkisine müvekkil tarafından haksız bir biçimde son verilmesi durumunda, acenteye uygun bir denkleştirme tazminatının verilmesinin hakkaniyet gereği olduğu sonucuna varmıştır. Yargıtay, bu sonuca, bazı kararlarında, burada olumlu bir kanun boşluğu bulunduğu ve bu boşluğun Türk Medeni Kanunu (“TMK”) m. l uyarınca doldurması gerektiği gerekçesiyle ama daha ziyade eTTK m. 134 hükmünü geniş yorumlayarak ulaşmıştır(dipnot 7). (buraya kadar sayfa 64)
    Yargıtay’ın eTTK m. 134 hükmünü esas alan ve dayanak gösterilen öğretideki görüşler, haklı olarak eleştirilmiştir. Eski TTK m.134, f.l veya 2 hükmünü esas alan görüşe yöneltilen haklı eleştiriler, ana hatları ile şu noktalarda toplanmıştır:
    (i) Eski TTK m. 134 hükmü, muayyen hallerde tazminatı düzenlemektedir. Oysa denkleştirme talebi, koruduğu menfaat, getiriliş amacı, uygulama alam ve şartları ile hukuki niteliği açılarından tazminattan tamamen farklı olup, belirli şartlarda acentelik sözleşmesinin sona erdirilmesine özgülenen, bunu takiben acente tarafından kazandırılan müşteri çevresinin tek taraflı olarak karşılıksız kullanımı için ödenen bir karşılık, sadece acentenin isteyeceği bir bedeldir. Bu amaç ve nitelik, eTTK m.134, f.l ile örtüşmemektedir. Talebin konusu, başlanmış ancak tamamlanmamış işlerine (eTTK m.134, f.l) karşılığı olmayıp, sözleşmenin sona ermesinden sonra, acentenin müşteri çevresiyle kurulacak işlerdir. Ayrıca, eTTK m.134, f.l’de kusurlu davranış, haksız ve usulsüz fesih vardır ve şartları varsa hem acente hem de müvekkili tazminat isteyebilir. Oysa, denkleştirme için her zaman müvekkilin sözleşmeyi haksız sona erdirmesi de gerekmez. Sürenin dolması, ölüm vb. bir sebeple sona erme halinde de portföy tazminatı istenebilir.
    (ii) Eski TTK m.134, f.2 hükmü de denkleştirme talebinin dayanağı olamaz, zira hüküm ayrılma tazminatını düzenlemektedir. Düzenlenen, maddede öngörülen tahdidi üç hale özgü tazminattır.
    iii) Son olarak belirtelim ki, eTTK hükümleri uyarınca acente, eTTK m.134, f.l ve 2 ve denkleştirme/portföy tazminatı dışında genel hükümlere (başta Borçlar Kanunu olmak üzere) göre de tazminat isteyebilir. Ancak denkleştirme talebi bundan da farklıdır. Zira, acente/müvekkili, karşı tarafın sözleşmeyi haksız ve kusurlu biçimde sona erdirmesi halinde, genel hükümlere göre tüm zararların tazminini isteyebilir. Örneğin, ilişkinin devam edeceği zannı ile ciddi masraflar yapılması halinde bunlar istenebilir. Kusurlu davranış, zarar ve illiyet bu halde esastır. Genel hükümlere göre tazminatı, kusura dayanarak her iki taraf da isteyebilir. Oysa, denkleştirme acenteye özgüdür. Kusur denkleştirmenin bir unsuru değildir, aksine acentenin kusuru denkleştirme hakkının kaybına sebep olabilir. Esasen zararın varlığı da denkleştirme için bir unsur değildir. Ayrıca hakkaniyet denkleştirme için bir ölçüt iken, genel tazminat talebinde tazminatın miktarım tayinde esas alınır.’’
    TTK m. 122 hükmüne eleştiriler
    (i) Eski TTK ile ilgili açıklamalarımızda ifade edildiği üzere, denkleştirme bedeli bir tazminat değildir. Nitekim yapılan eleştiriler de dikkate alınarak TTK Tasarısı’nın TBMM’de görüşülmesi sürecinde “Hükümdeki ‘tazminat istenebilir’ ibaresi ‘zarar’ı çağrıştırdığından bu da 122 nci maddenin kabul ettiği hakkaniyet sistemine (buraya kadar sayfa 64) uymadığından anılan kelime yerine maddenin kenar başlığına ve talebin niteliğine uyan ‘denkleştirme’ terimi kullanılmıştır.” gerekçesi ile madde metnindeki “tazminat” kelimeleri çıkartılmak istenmiştir. Ancak yayımlanan resmi metinde “hakkaniyeti” ifade zımnında bazı değişiklikler yapılmakla birlikte, “tazminat” kelimesinin TTK m.122, f.1’in son cümlesinde “uygun bir tazminat isteyebilir.” şeklinde ve TTKm. 122. f.2’de muhafaza edildiği görülmektedir. Metin yasa koyucunun gerekçedeki amacı ile çelişmektedir ve düzeltilmelidir. Düzeltme “uygun bir denkleştirme talep edebilir” (TTK m.112, f.1) ve “Denkleştirme bedeli…” (TTK m.112, f.2) şeklinde olmalıdır.
    (ii) Mehaz Alm. TK § 89b (l)’in son cümlesinde, yeni müşterinin tanımı yapılmış, ve “Eğer acente, çabasıyla bir müşteriyle iş bağlantısını genişletmişse ve bu genişletmeyeni müşteri temini anlamında iktisadi bir değer taşıyorsa, yeni müşteri kazandırmış sayılır.” denilerek, kavram geniş yorumlanmıştır. Hükmün bizim Kanunumuza alınmama gerekçesi belli değildir ve alınmamasının uygulamada tartışmalara sebep olacağı açıktır; esasen buna rağmen hakkaniyet ilkesi gereği mevcut bir müşteri ile ilişkilerin sıkılaştırılması, iş hacminin genişletilmesi de bu kapsamda değerlendirilmelidir.
    (iii) Yine mehaz Kanunda yer alan, acentelik sözleşmesinin sona ermesinden önce, müvekkil ile acente arasında, üçüncü kişinin acentenin yerine sözleşmeye katılması hususunda anlaşma sağlanmışsa, denkleştirme talebinin ileri sürülemeyeceğine ilişkin fıkra da (§ 89b, f.3, b.3) gerekçe gösterilmeksizin maddeye alınmamıştır. Mehaz metinde “Müvekkil ve acente arasında, acentelik sözleşmesinin sona ermesinden önce, üçüncü kişinin acentenin yerine sözleşmeye katılması hususunda anlaşma sağlanması” acentenin denkleştirme talep edemeyeceği haller arasında sayılmıştır.
    (iv) Mehaz metne kıyasla yaratılan bir farklılık da, acentenin, sözleşmeyi şahsında doğan ve fakat ona kusur olarak isnat edilemeyecek bir hale istinaden feshetmesi ile ilgilidir. TTK m.122, f .3’te, tarafların kusuruna dayanan fesih hali ile ilgili olarak; “Müvekkilin, feshi haklı gösterecek bir eylemi olmadan, acente sözleşmeyi feshetmişse veya acentenin kusuru sebebiyle sözleşme müvekkil tarafından haklı sebeplerle feshedilmişse, acente denkleştirme isteminde bulunamaz.” düzenlemesi mevcuttur. Oysa, mehaz metin bu noktada daha açıktır ve “…acentenin faaliyetinin devamı yaşlılık, hastalık dolayısıyla acenteden beklenmesi mümkün olmadığı durumda feshedilmişse,” denkleştirme talebinin doğmayacağı hüküm altına alınmıştır.
    (v) TTK m. 112, f.5 maddenin uygulama alanını genişletmektedir. Belirli koşullarda hükmün tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesine de uygulanmasına imkan tanınmaktadır. Esasen acenteye özgü denkleştirme istemi imkanı, gerek Türk hukuku uygulamasında gerekse mehaz ülke uygulamalarında ilave bazı koşullarla daha ziyade tek satıcılık, çekinceyle de franchise sözleşmelerine uygulanmaktadır.’’
    Ancak TTK m. 112, f.5 düzenlemesi iki bakımdan eleştiriye açıktır.
    1) Fıkradaki lafız acentelik hükümlerinin kıyas yoluyla uygulanmasından ziyade, doğrudan uygulanması şeklinde formüle edilmiş ve bunun için de tek şart olarak hakkaniyet kriterine yer verilmiştir. Yukarıda belirtildiği üzere, mehazda bu yönde (buraya kadar sayfa 65) bir düzenleme yoktur ve tek satıcılık ve benzeri sözleşme ilişkilerinde Alm.TK 89b hükmü kıyasen uygulanmaktadır. Gerek mehaz ülke uygulamalarında gerek denkleştirme konusundaki Yargıtay kararlarında hakkaniyet tek şart olarak gösterilmemekte, dağıtım ağına dahil olma ve müşteri çevresinin sözleşmenin sonunda üreticiye devir yükümlülüğü gibi ilave koşullar aranmaktadır.
    2) TTK m. 112, f.5 hükmünün Tasarı’daki hali “Bu hüküm, hakkaniyete aykırı düşmedikçe tek satıcılık ile benzeri diğer sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanır.” şeklindedir. TBBM’deki görüşmelerde “…maddenin beşinci fıkrasında yapılan değişiklikle, fıkra hükmü daha doğru bir biçimde ifade edilmeye çalışılmıştır.” gerekçesiyle, sadece ifade değişikliğine gidilmemiş “..ile benzeri diğer tekel hakkı veren” ibaresi eklenmiş ve fıkra bugünkü halini almıştır. Kanaatimizce, bu müdahale doğru değildir. Denkleştirmenin acenteliğe benzer sürekli ilişki tesis eden sözleşmelerdeki koşulları bellidir ve denkleştirme istemi de sadece tekel kuralının (“inhisar”) olduğu hallerde söz konusu değildir. Dolayısıyla, tıpkı acentelikte olduğu gibi tekel kuralının olmadığı ve fakat sürekli borç ilişkisi tesis eden benzer (kardeş) bir sözleşmede de denkleştirmenin koşulları gerçekleşebilir.
    ………………………..
    Dipnot 7: Esasen bu kararların bir kısmındaki talep teknik anlamda portföy tazminatı değil, acentenin acentelik döneminde imzaladığı uzun vadeli sözleşmelerden doğan prim alacağı ile ilgilidir. Ancak, talepler acentenin portföy tazminatı talebi kapsamında incelenmiş, hüküm verilmiş ve denkleştirme için yasal/yargısal bir alt yapı oluşturulmuştur. Yargıtay teknik-hukuki anlamda da denkleştirme talebi ve değerlendirmesini içeren kararlarını ağırlıklı olarak tek satıcılık ile ilgili olarak vermiştir. Kararlardaki gerekçeler (bu konuda bir boşluk olduğu, ancak acentelik ile ilgili kararlar ve öğretiyi kaynak göstererek tazminat istenebileceği, müşteri çevresini tamamen ve önemli ölçüde genişleten tek satıcının tazminat isteyebileceği, bunun için sözleşmenin sona erdirilmesinde kusurlu olmaması gerektiği, miktarın bilirkişi tarafından tayin edileceği gibi) TTK m.122 hükmüne temel teşkil etmekte ve buradaki düzenleme ile büyük ölçüde örtüşmektedir.
    Arslan KAYA, ‘‘Acentelik İle İlgili Yenilikler’’, Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun Ticari İşletme Hukuku Alanında Getirdiği Yenilikler Sempozyumu, 25-26 Kasım 2011, Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını, s. 62-66

  3. Ticaret Kanunu.Net dedi ki:

    KAYNAKLAR
    1. Zehra Badak Aybar, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda Denkleştirme İstemi, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl:12, Güz 2013/2, S:24, s.167-201.
    2. Ozan Can, Acentenin Denkleştirme İstemine ve Rekabet Yasağı Anlaşmasına İlişkin Hükümlerin 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 103(1). Maddesinde Sayılanlar Hakkında Uygulanırlığı, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 2, Sayı 1, 2012, s.27-36.
    3. Rauf Karasu, Türk Ticaret Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’na Göre Acentanın Denkleştirme Talebi, AÜHFD, Yıl:2008, C:57, S:4, s.283-318.
    4. Burak Sak, Dağıtım Sözleşmelerinde Denkleştirme İstemi (TTK m. 122), On İk Levha Yayınları, İstanbul 2020.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir