TTK Madde 1329

II- Yabancılık unsuru taşımayan hâller

MADDE 1329(1) 1328 inci madde, 27/11/2007 tarihli ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrası anlamında yabancılık unsuru taşımayan hâllerde de uygulanır.

TTK Madde 1329

TTK Madde 1329” hakkında 2 yorum

  1. GEREKÇE/Madde 1329 – 1976 tarihli Sözleşmenin 15 inci maddesinin birinci paragrafının birinci cümlesi hükmüne göre, Sözleşmenin uygulanması için şu şartların oluşması gerekli ve yeterlidir: (1) 1 inci maddede sayılan bir kişinin, (2) 1976 tarihli Sözleşmeye taraf olan bir devlet mahkemesine, (3) sorumluluğunu sınırlamak veya mahcuz malı kurtarmak veya bir teminatı geri almak için müracaat etmesi. Madde ayrıca bir “yabancılık unsuru” şartı aramamıştır. Dolayısıyla Sözleşmenin uygulanması için, 2675 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrası anlamında “yabancılık unsuru” gerekmemektedir. 1976 tarihli Sözleşmenin 1 inci maddesinin kapsamına giren bir Türk vatandaşı, Türkiye’de meydana gelen bir deniz kazasından doğan, tümü Türk vatandaşlarına ait taleplere karşı, bir Türk mahkemesi nezdinde sorumluluğunu sınırlamak istediğinde dahi, 1976 tarihli Sözleşme doğrudan uygulanır.

    Ancak, 1976 tarihli Sözleşmenin 15 inci maddesinin üçüncü fıkrasında âkid devletlere, “yabancılık unsuru taşımayan uyuşmazlıklar bakımından, 1976 tarihli Sözleşmeden farklı bir düzenleme kabul etme hakkı” tanınmıştır. (Hükmün tercümesi bu açıdan asıl metni tam karşılamamaktadır; asıl metne göre tercümenin şöyle olması gerekir: “Sözleşmeye taraf olan bir devlet, milli mevzuatına koyacağı sarih hükümlerle, diğer taraf devletlerin vatandaşları olan şahısların hiçbir surette menfaattar bulunmadıkları olaylardan doğan alacaklara uygulanacak sorumluluğu sınırlama rejimini tespit edebilir”.) Dolayısıyla 1976 tarihli Sözleşme uyarınca aslolan, Sözleşmenin her türlü uyuşmazlıkta uygulanmasıdır; ancak ¬âkid devletler, milli hukuklarında yapacakları düzenleme ile, yabancılık unsuru taşımayan (tümüyle milli) nitelikteki uyuşmazlıkları 1976 tarihli Sözleşmenin kapsamından çıkartma hakkını haizdir. CMI Raporuna göre (s. 491, 601) bu haktan hiçbir ülke yararlanmamıştır. Türkiye bakımından, bu genel anlayıştan ayrılmayı gerektirecek herhangi bir sebep görülmediğinden, aynı çözümün kabulü gerekmiştir. Dolayısıyla, birinci fıkrada yer verilen kural uyarınca, 1976 tarihli Sözleşme, 2675 sayılı Kanunun 1 inci maddesi anlamında yabancılık unsuru aranmaksızın, doğrudan Resmi Gazetede yayımlanan metinlere göre uygulanacaktır.

    Önerge: Görüşülmekte olan 96 sıra sayılı Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 1329 uncu maddesinin birinci fıkrasında geçen “20/5/1982 tarihli ve 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun” ibaresinin “27/11/2007 tarihli ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Önerge – Gerekçe: 20/5/1982 tarihli ve 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun 4/12/2007 tarihli ve 26728 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 27/11/2007 tarihli ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 64 üncü maddesiyle yürürlükten kaldırıldığından madde metninde değişiklik yapılması gerekmiştir.

  2. KARARLAR

    1. “…mahkemece hükme esas alınan 26.12.2014 tarihli bilirkişi heyet raporunda haklı olarak somut uyuşmazlığa neden olan yangın olayının 01.11.2012 tarihinde meydana gelmesinden dolayı 01.07.2012 tarihinde yürürlüğü giren 6102 sayılı TTK hükümlerinin uygulanması gerektiği, buna bağlı olarak 6102 sayılı TTK’nın “Gemi adamlarının kusurlarından doğan sorumluluğu” başlıklı 1062. maddesinin 2. fıkrasında “Donatanın, Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu sorumluluğun sınırlandırılmasına ilişkin milletlerarası sözleşmelerden doğan sorumluluğunu sınırlandırma hakkı saklıdır” hükmü ile yapılan atıf uyarınca 6102 sayılı TTK’nın 1328. maddesi ve 1329 maddesi hükümleri nazara alındığında donatanın sorumluluğunun sınırlandırılması hakkında sınırlı şahsi sorumluluk sistemini kabul eden ve kısaca 1976 tarihli Londra Konvansiyonu” olarak anılan sözleşme hükümlerinin somut olaya uygulanması gerektiği kabul edilmiştir. Hükme esas alınan 26.12.2014 tarihli bilirkişi raporunda “1976 tarihli Londra Konvansiyonu”nun 2/1,b.a maddesi uyarınca sorumluluğun temeli ne olursa olsun “gemide veya geminin işletilmesi “….” ile doğrudan doğruya ilgili olarak vukubulan “…” her türlü eşya ziya ve hasarı ve sair bütün zararlardan doğan alacakların…” sınırlamaya tabi deniz alacağı niteliğinde olduğu, somut olaya dayalı donatanın sorumluluğu ve deniz alacağının da 1976 tarihli Londra Konvansiyonu uyarınca sınırlı sorumluluğun kapsamında bulunduğu, aynı olay sebebiyle ve 1976 tarihli Londra Konvansiyonu’nun 6. maddesi uyarınca birden fazla deniz alacağı doğduğu taktirde belirlenen sınırlamanın “bütün” deniz alacakları için “garame esasına” göre uygulanacağı (1976 tarihli Londra Konvansiyonu m.9), bu sebeple fon kurulmadan sınırlı sorumluluk ileri sürülse dahi, konvansiyonun 12. maddesi hükmünün uygulanması suretiyle alacaklılara karşı sınırlı sorumluluğun ileri sürülebileceği, Konvansiyonun 10/2. maddesi uyarınca, fonun paylaştırılması hakkındaki 12. madde, 9. maddede yer alan garameten sınırlama için esas alınacağı, buna göre aynı olay çerçevesinde farklı dosyalar üzerinden bilirkişi tayin edildikleri için davalı donatana karşı ileri sürülen diğer deniz alacaklarını tespit edebildiklerini, usul hukuku açısından sınırlı sorumluluğun ileri sürülmesi ve paylaştırmanın yapılması ve devamında icra açısından ilgili dosyaların birleştirilmesinin uygun olacağı, somut olayda da deniz alacağının kaynağının teknelerde meydana gelen eşya zararı olduğu ve bu alacakların hepsi 1976 tarihli Londra Konvansiyonu’nun 6. maddesinden kaynaklandığı için TTK’nın 1332. maddesinde yer alan 83.500 TL’lik ÖÇH sınırı tayin edilirken, davalıların aynı yangın sebebiyle doğan “bütün” ödemelerinin de tespit edilmesi gerektiği, dosya içerisinde davalının sigortacısı tarafından kısmi ödemelerde bulunduğunun görüldüğü, ancak dosyalar birleştirilmeden ve bütün ödemeler tespit edilmeden her bir deniz alacağı için sınır tespit etmenin afaki olabileceği, hesap tarzının somutlaştırılması adına kendilerine rapor tanzimi için tevdi edilen 3 dosyadan bilgi sahibi oldukları alacak ve ödeme miktarı dikkate alınarak yapacakları oranlama ile işbu dosyadaki sorumluluk sınırının tespit edilebileceğini bildirerek, 43.000,00 TL için geçerli olacak sınırın 9.126,55 ÖÇH olacağı….” bildirilmiş ise de anılan rapora davalı … vekili itiraz etmiştir.

    Bu durumda mahkemece, anılan bilirkişi raporu benimsendiği halde raporda işaret edilen ve gerekliliği bildirilen dava konusu yangında zarar gören tüm teknelerle ilgili zarar miktarı ve yapılan ödemeler tespit edilip, bu tespitin yapılması için gerektiğinde dosyaların birleştirilmesi yoluna gidilerek bilirkişi raporunda işaret edilen eksiklikler giderilmeden “sadece” bilirkişilerin bilgi sahibi olduğu 3 dosyaya ilişkin rakamların ortalaması esas alınarak yapılan garame hesabına itibar edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” Yargıtay 11. HD., E:2015/7603, K:2016/4854, T:28.04.2016

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön