6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu

TTK Madde 1401

1. Tanım

MADDE 1401(1) Sigorta sözleşmesi, sigortacının bir prim karşılığında, kişinin para ile ölçülebilir bir menfaatini zarara uğratan tehlikenin, rizikonun, meydana gelmesi hâlinde bunu tazmin etmeyi ya da bir veya birkaç kişinin hayat süreleri sebebiyle ya da hayatlarında gerçekleşen bazı olaylar dolayısıyla bir para ödemeyi veya diğer edimlerde bulunmayı yükümlendiği sözleşmedir.

(2) Ruhsatsız bir şirket ile onun bu durumunu bilerek yapılan sigorta sözleşmeleri hakkında Türk Borçlar Kanununun 604 ve 605 inci maddeleri uygulanır. Türkiye’de yerleşik olmayan sigorta şirketleriyle kurulan sigorta sözleşmelerinde bu hüküm uygulanmaz.

2 thoughts on “TTK Madde 1401”

  1. Ticaret Kanunu.Net dedi ki:

    GEREKÇE/Madde 1401 – 21. yüzyılda teknolojinin geçirdiği gelişmelere paralel olarak, doktrinde sigorta sözleşmesinin tanımının verilip verilmemesi tartışma konusu olmuştur. Sigortacılığın değişen ihtiyaçlara cevap verebilmesi bakımından, sigortaların tümünü kapsayan bir tarif vermenin imkânsızlığı ve güçlüğü yanında, sigortanın matematik, istatistik ve ekonomi bilimleriyle de ilgili olmasının tatminkar bir tanım verilmesini zorlaştırdığı ileri sürülmüştür. Nitekim, Alman Sigorta Sözleşmesi Kanununda olduğu gibi bazı kanunlarda da sigorta sözleşmesinin tanımı yapılmamıştır. Buna karşın 1956 tarihli Türk Ticaret Kanununda olduğu gibi, yeni Tasarıda da sigorta sözleşmesinin tanımını verilmesi uygun görülmüştür. Her ne kadar sürekli değişim ve gelişim gösteren toplumsal hayatın bütün çeşitliliği ile kanunlarda düzenlenmesi mümkün değilse de, sosyal ve ekonomik hayatta önem kazanmış, iş hayatının ve mahkeme içtihatlarının gelişmesi sonucunda bugünkü biçimlerini bulmuş olan sözleşme tiplerinin kanunlarda düzenlenmesi özellikle sözleşmeyi o sözleşme yapan “objektif esaslı noktaların” belirlenmesi açısından büyük önem arz eder. Sözleşmenin esaslı noktalarının tespiti ise sözleşmenin kurulmasından yorumlanmasına ve hatta sona ermesine kadar, uygulayıcılara ve mahkemelere önemli kolaylıklar sağlar. Ayrıca, bir sözleşmeye ilişkin hükümlerin Kanunda düzenlenmesi öncelikle o sözleşmenin tanımının da kanunda yer almasını gerektirir.
    Maddenin ikinci fıkrası ise ruhsatsız bir sigortacı ile yapılan sözleşmelerin geçerliliği ile ilgili olup 6762 sayılı Kanunun 1263 üncü maddenin bir anlamında tekrarı mahiyetindedir. Ancak, düzenlemenin amacı, ruhsatsız faaliyet gösterilmesi olduğundan, 1263 üncü maddede dar kapsamlı ifade edilen “ruhsatname almamış” ifadesi, “ruhsatsız” şeklinde değiştirilmiştir. Dolayısıyla, ruhsatname almış olmakla birlikte daha sonra Sigorta Murakabe Kanununun ilgili hükümleri gereğince ruhsatı iptal edilmiş sigorta şirketleri de bu madde kapsamında değerlendirilecektir.
    Önerge: Görüşülmekte olan 96 sıra sayılı Türk Ticaret Kanunun Tasarısının 1401 inci maddesinin ikinci fıkrasında geçen “Borçlar Kanununun 504 ve 505 inci” ibaresinin “Türk Borçlar Kanununun 604 ve 605 inci” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
    Önerge – Gerekçe: 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı Borçlar Kanunu, 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 647 nci maddesiyle yürürlükten kaldırıldığından, 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 604 ve 605 inci maddelerine atıfta bulunulması amacıyla işbu değişiklik önergesi verilmiştir.

  2. KARARLAR

    1. “Sigorta sözleşmesi; davaya konu olay ve poliçe tanzim tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın 1401/1 inci maddesinde; “Sigorta sözleşmesi, sigortacının bir prim karşılığında, kişinin para ile ölçülebilir bir menfaatini zarara uğratan tehlikenin, rizikonun, meydana gelmesi hâlinde bunu tazmin etmeyi ya da bir veya birkaç kişinin hayat süreleri sebebiyle ya da hayatlarında gerçekleşen bazı olaylar dolayısıyla bir para ödemeyi veya diğer edimlerde bulunmayı yükümlendiği sözleşmedir” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanım çerçevesinde, sigorta sözleşmesinin tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olduğu, sigortacının asli ediminin rizikoyu taşıma (himaye sağlama) borcu iken sigorta ettirenin asli edimini ise prim ödeme borcu oluşturduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

    Sigorta sözleşmelerinin kuruluşuna ve şekline ilişkin 6102 sayılı TTK’da herhangi bir düzenleme yer almamaktadır. Buna göre, diğer borçlar hukuku sözleşmelerinde olduğu gibi, sigorta sözleşmeleri de iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile meydana gelir; ayrıca kanunda aksi öngörülmediği için hiçbir şekle de tabi değildir.

    Sigorta sözleşmesinin kurulmasına ilişkin Kanunda herhangi bir şekil şartının öngörülmemesi, öneri ve kabulün de herhangi bir şekle tâbi olmayacağı anlamına gelmektedir. Sigorta sözleşmesi sigorta ettirenin yaptığı önerinin sigortacı tarafından (örneğin sigorta poliçesinin sigorta ettirene ulaştırılması yoluyla örtülü olarak) kabul edilmesiyle veya sigortacının (örneğin sigorta poliçesinin taslağının sigorta ettirene ulaştırılmasıyla) yaptığı önerinin sigorta ettiren tarafından (mesela ilk primin ödenmesiyle örtülü olarak) kabul edilmesiyle kurulmuş olabilir (Samim Ünan: Türk Ticaret Kanunu Şerhi C. I, İstanbul, 2016, s. 61).” Yargıtay HGK., E:2022/446, K:2023/802, T:13.09.2023

    2. “Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevi, 6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesinde “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir” şeklinde düzenlenmiş olup, yine aynı Kanun’un 4/1(a) maddesinde, “Tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın bu Kanun’da … öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları” mutlak ticari dava olarak sayılmıştır.

    Öte yandan, somut ihtilafa konu tazminat davası, 6102 sayılı TTK’nın 1401 vd. maddelerinde düzenlenen sigorta sözleşmelerinden doğan riziko tazminatı alacağına ilişkin olduğu gibi davalı … şirketinin sorumluluğu 6102 sayılı Kanun’un 1473. maddelerinden kaynaklanmakla ihtilafın TTK hükümleri uygulanmak suretiyle çözülecek olması nedeniyle davaya bakma görevi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne ait olduğu halde yerel mahkemece yanılgılı gerekçeyle davanın görev yönünden usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bozulması gerekmiştir.” Yargıtay 11. HD., E:2015/15407, K:2016/179, T:13.01.2016

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir