aaa) Genel olarak
MADDE 1435– (1) Sigorta ettiren sözleşmenin yapılması sırasında bildiği veya bilmesi gereken tüm önemli hususları sigortacıya bildirmekle yükümlüdür. Sigortacıya bildirilmeyen, eksik veya yanlış bildirilen hususlar, sözleşmenin yapılmamasını veya değişik şartlarda yapılmasını gerektirecek nitelikte ise, önemli kabul edilir. Sigortacı tarafından yazılı veya sözlü olarak sorulan hususlar, aksi ispat edilinceye kadar önemli sayılır.
TTK Madde 1435
GEREKÇE/Madde 1435 – Sigortacılığın belki de en önemli konularından biri olan beyan yükümlülüğü, 6762 sayılı Kanunda mal ve deniz rizikolarına karşı sigortalarda birbirinden tamamıyla farklı şekilde düzenlenmiş, buna karşılık can sigortalarına ilişkin olarak herhangi bir düzenlemeye gidilmemiştir. Bu noktada öncelikle her türlü sigorta sözleşmesi için uygulanabilecek tek bir usulün benimsenmesi gerekliliği üzerinde durulmuş ve konu, kapsamından dolayı birden fazla madde ile düzenlenmiştir.
Tasarının bu maddesi ise bir anlamda 6762 sayılı Kanunun 1290 ıncı maddesi ile aynı paraleldedir. Beyan edilecek hususların neler olduğu ve hangi hallerde yükümlülüğün ihlal edilmiş sayılacağı mevcutta olduğu gibi düzenlenmiştir. Maddeye yenilik olarak ise, sigortacının sorduğu soruların sigortacı için önemli olduğuna karine teşkil edeceği eklenmiştir. Zira, sigortacı sorduğu sorular çerçevesinde riski üstlenip üstlenmeyeceğine veya hangi şartlar altında üstleneceğine karar verecektir. Ancak, beyanda bulunan kimsenin hangi konuların önemli olduğunu belirlemede ve taktir etmede tereddüde düşmesi olasılığı büyüktür. Bu nedenle sigortacılar, genellikle sigorta ettirene önemli gördükleri hususları içeren bir soru listesi verir. Bu nedenle de sigortacının sorduğu soruların kendisi için önemli olduğu yönünde karine konulmuştur.
KARARLAR
1. “Somut olayda davacılar murisi 01.05.2020 tarihinde vefat etmiş olup, ölüm belgesinde ölüm nedeninin belirsiz olduğu yazılıdır. Dosya kapsamından, murisin hayat sigortası poliçelerinin tanzim tarihi öncesinde kalp rahatsızlığı olduğu anlaşılmakta olup zaten bu durum davalının da kabulünde bulunmakla davadan önce davalı tarafından dain-i mürtehin bankaya proporsiyon (sürprim) uygulaması sonucunda kısmi ödeme yapılmıştır.
Sigorta sözleşmeleri karşılıklı güven esasına dayanan ve beyana göre düzenlenen sözleşmelerdir. Hayat sigortası yapılması sırasında geçirilen veya teşhis edilen bir hastalık var ise bunun bildirilmesi iyi niyetin gereğidir. TTK’nın 1290, 1435 ve devamı maddeleri gereğince sigortalının kasıtlı olarak sağlık durumunu gizlemesi haricinde, sigortacının sorumluluğunu ağırlaştıran ve daha fazla prim almasını gerektiren bir halin varlığında teminatın indirilmesi gerekmektedir.
Bu durumda, açıklanan maddi ve hukuksal olgulara göre, mahkemece bu yönde bilirkişi raporu aldırılarak; murisin poliçe tanzimi öncesinde var olan hastalığını belirtilmesi halinde ödenmesi gereken prime göre proporsiyon hesabı yapılarak tazminatın hesaplanması gerekirken, hatalı değerlendirme ile ve bu yönde bilirkişi raporu alınmaksızın murisin % 20 müterafik kusuru olduğu gerekçesi ile doğrudan % 20 oranında indirim yapılarak yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.” Yargıtay 4. HD., E:2022/1718, K:2023/9939, T:28.09.2023
2. “Dava, konut sigorta poliçesi nedeniyle tazminat istemine ilişkindir.
Davacıya ait konut ve içerisinde bulunan eşyalar, 22/01/2016- 22/01/2017 vadeli poliçeyle, terör rizikosu da dahil olacak biçimde sigortalanmış; Mart- Kasım 2016 tarihleri arasında, … İli’nde terör eylemlerinin önlenmesi amacıyla yapılan müdahaleler sırasında, sigortalı konutun bulunduğu bina zarar görmüş ve tam hasarlı kabul edilip yıkılmış; konut içindeki eşya bedelinin poliçe kapsamında ödenmesi için eldeki dava açılmıştır.
Sigorta sözleşmeleri, 6102 sayılı TTK’nın 1401.maddesinde tanımlanmış olup, sigorta sözleşmesiyle sigortacı, belli bir prim karşılığında sigorta ettirenin malını yahut bedensel zararlarını doğabilecek rizikolara karşı güvence altına almaktadır. Sigorta sözleşmesinin riziko unsurunu ve menfaat unsurunu içinde barındırması gerekmektedir. Bu nedenledir ki sigorta sözleşmesi, sigortacının ve sigorta ettirenin karşılıklı güven ilişkisine dayanmakta olup, TTK’nın 1409. maddesi hükmüne göre sigortacı, sözleşmede öngörülen rizikonun gerçekleşmesinden doğan zarardan veya bedelden sorumlu olacaktır.
Sigortacı tarafından gerçek durumun bilinmesi başlıklı, TTK’nın 1438/1. maddesinde “bildirilmeyen veya yanlış bildirilen bir hususun ya da olgunun gerçek durumu sigortacı tarafından biliniyorsa, sigortacı beyan yükümlülüğünün ihlal edilmiş olduğunu ileri sürerek sözleşmeden cayamaz. İspat yükü sigorta ettirene aittir” düzenlemesi yer almaktadır ki, bu yasal düzenleme gereği, sigortacı tarafından zaten bilinen bir hususla ilgili beyan yükümlülüğüne uyulmadığından bahsedilmesi mümkün değildir.
Somut olayda; taraflar arasında güven ilişkisine dayalı olarak, terör rizikosunu da kapsayacak biçimde, davacının … il merkezinde bulunan konutu davalı tarafından sigortalanmış; poliçe vadesi içinde (poliçe düzenlenmesinden yaklaşık 2 ay sonra), konutun bulunduğu bölgede terör olaylarının önlenmesi amacıyla devlet güçlerinin müdahalesi suretiyle, poliçe kapsamındaki riziko gerçekleşmiştir.14/03/2016 tarihinde …’ta sokağa çıkma yasağı ilan edildiği, terör örgütü üyeleri tarafından yapılan eylemlere karşılık güvenlik güçlerince operasyonlar gerçekleştirildiği, operasyonlar sırasında sivil vatandaşların zarar görmemesi için sokağa çıkma yasağı ilan edildiği, bu sırada güvenlik güçleri ile terör örgütü üyeleri arasındaki çatışma sırasında zararın meydana geldiği, dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Olay tarihlerinde güvenlik güçlerinin terör örgütü üyelerine yönelik operasyonlar yaptığı ulusal basında yer almıştır. Anılan bölgede uzun yıllardır terör örgütüne karşı güvenlik güçlerinin operasyonlarının devam ettiği ve bunun tüm kamuoyu tarafından bilindiği dikkate alındığında, davalının TTK’nın 18/2. maddesine göre basiretli bir tacir gibi hareket etmesi ve riziko analizi konusunda gerekli dikkat ve özeni göstermesi gerekeceğinden, dava konusu olayda TTK’nın 1435. maddesi anlamında sigortalının beyan yükümlülüğünü ihlal ettiği kabulü yerinde değildir.
Diğer taraftan, sözleşmenin yapıldığı sırada davacının evi hasar görmediğinden, riskin muhtemel olmaktan çıkıp kesin hal aldığından da bahsedilemez. Sözleşmenin yapılması sırasında, riskin gerçekleşeceği, diğer bir ifade ile evin hasar göreceği de mutlak değildir. Nasıl ki deprem bölgesi olan yerler için deprem teminatı verilebiliyorsa, terör bölgesi olan yerde de teröre karşı teminat verilebilir. Zaten, sigorta, gerçekleşebilme ihtimali olan riskler için yapılır ve riskin gerçekleşme ihtimalinin yüksek olması ise riskin mutlak surette gerçekleşeceği anlamına gelmez. Ayrıca, risk ölçümünde ve değerlendirmesinde uzman olan sigortacı, bölgeyi bilmesine rağmen, teröre karşı teminat verip bu riski üstlenmiştir.
Açıklanan nedenlerle; TTK’nın 18/2. ve 1438/1. maddeleri gereği, tacir konumunda olan davalı sigortacının zaten bildiği (hayatın olağan akışına göre de bilmesi gereken) hususların, davacı sigortalı tarafından ayrıca beyan edilmesi gerekmeyeceğinden, zararın poliçe teminatı kapsamında olduğu gözetilerek, 5233 sayılı Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun hükümleri gereği davaya konu edilen eşya hasarları için davacıya devlet tarafından ödeme yapılıp yapılmadığının araştırılması ve zararın belirlenmesi için rapor alınması ile oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle, davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bozulması gerekmiştir.” Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, E:2021/10405, K:2022/5345, T:21/03/2022