TTK Madde 16

II – Tüzel kişiler

MADDE 16(1) Ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar  da tacir sayılırlar.

(2) Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri ile kamu yararına çalışan dernekler ve gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcayan vakıflar, bir ticari işletmeyi, ister doğrudan doğruya ister kamu hukuku hükümlerine göre yönetilen ve işletilen bir tüzel kişi eliyle işletsinler, kendileri tacir sayılmazlar.

TTK Madde 16

TTK Madde 16” hakkında 2 yorum

  1. GEREKÇE/Madde 16 – Madde, 6762 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin tekrarıdır. Dil yenilemesi dışında büyük bir değişiklik yapılarak önemli bir boşluk doldurulmuştur. Şöyle ki, amacına varmak için ticarî işletme işleten tüzel kişiler arasına “vakıflar” da konulmuştur. Uygulamada vakıflar, derneklere oranla daha fazla ve çeşitli alanlarda faaliyet gösteren ticarî işletmeler işletmektir. Bunların da işlettikleri bu ticarî işletmeler dolayısıyla tacir sayılabilecekleri sonucuna yorum yolu ile varılabilir. Ancak, uygulaması bu kadar fazla olan vakıfların Tasarıda yer almaması doğru olmaz. Bu gerekçelerle birinci fıkraya “vakıflar” da eklenmiştir.

  2. KARARLAR

    1. ”[e]TTK.nın 18. maddesinde; kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek ve ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi kamu tüzel kişileri tarafından kurulan teşekkül ve müesseselerin dahi tacir sayılacakları belirtilmiş, aynı yasanın l2/ll nci maddesinde su, gaz, elektrik dağıtım, telefon, radyo ile haberleşme ve yayın yapma gibi işlerle uğraşan müesseselerin de ticarethane sayılacakları hükme bağlanmıştır.

    2560 sayılı İstanbul Su Ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş Ve Görevleri Hakkında Kanunun ek 5. maddesinde, bu kanunun diğer büyükşehir belediyelerinde de uygulanacağı hükmü düzenlenmiş, ilgili yasal düzenleme gereğince davalı KASKİ Genel Müdürlüğünün 2560 sayılı yasaya tabi olduğu sonucuna varılmıştır. İSKİ Genel Müdürlüğü’nün Kuruluşu Hakkındaki 2560 sayılı Kanun’da kurumun genel kurul, yönetim kurulu ve genel müdürlük ile yönetileceği, denetçileri vasıtasıyla denetim yapılacağı, yıllık faaliyet ve yatırımlarının bilançolarda belirlenip, genel kurulun onayına sunulacağı ve bütçesinin kamu iktisadi teşebbüslerinde uygulanan bütçe formülüne göre düzenleneceği açıklandığına göre, bu kuruluşun ve aynı zamanda davalının özel hukuk hükümlerine göre idare edilen bir kamu kuruluşu olduğunun kabulü gerekir.

    Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da, 2560 sayılı Kanuna tabi olan İSKİ Genel Müdürlüğü’nün “gördüğü hizmet kamu hizmeti ise de, faaliyetini özel hukuk kuralları altında yapması itibariyle [e]TTK.nun l8/l nci maddesi anlamında tacir sayılacağını ve tacir olan davalı ile davacı arasındaki haksız fiilden kaynaklanan ([e]TTK.nun 3 ncü maddesi) davaya bakma görevinin adli yargının görevine girdiğini 21.09.1983 gün ve Esas 1980/11 – 2721 Karar, l983/323 sayılı kararında benimsemiştir. Her ne kadar 12.02.1959 gün 1958-17 Esas – 1959-15 Karar sayılı idari eylemlerle ilgili bir içtihadı birleştirme kararı varsa da 23.11.1981 tarihinde yürürlüğe giren 2560 sayılı yasanın hükümleri karşısında bu içtihadı birleştirme kararının davalı bakımından uygulama alanın kalmadığı sonucuna varılmalıdır. Bu kurallar, YHGK.nun 29.11.1995 gün 1995/11-647, 1043 Karar sayılı içtihadında aynen benimsenmiştir.

    Bu durumda tacir olan davalı KASKİ Genel Müdürlüğü ile davacının sigortalısı arasında haksız fiilden kaynaklanan davaya bakma görevinin adli yargıya ait olduğu göz önünde bulundurularak, işin esasına girilmesi, taraf delillerinin toplanarak hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.” Yargıtay 11.HD., E:2010/6428, K:2011/17029, T:14.12.2011.

    2. “TTK m. 16’ya göre; kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlarının dahi tacir sayılacakları belirtilmiştir. Bu açıklamalar ışığında, davalı …’nin bir kamu kurumu olduğu ve kamu hizmeti yaptığı; ancak, çalışmalarının özel hukuk hükümlerine bağlı bulunduğu ve tacir sıfatını taşıdığı benimsenmelidir. Haksız eylem niteliğindeki tutumundan kaynaklanan uyuşmazlığın da, adli yargı yerinde çözümlenmesi gerekir. Bu yönde yargısal uygulamalar yerleşiktir. (HGK’ nun 21.9.1983 gün ve 1980/11-2721; 1983/823 ile 29/11/1995 gün ve 1995/11-647; 1995/1043 sayılı kararları).”

    3. “Dava, doğal gaz boru hatlarının davacıya geç devredildiği iddiasıyla bu boru hatlarından, hatların devir edilmesi gereken tarih ile fiilen devredildiği tarih arasında taşınan doğal gaz taşıma bedelinin tahsili istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince, idari yargının görevli olduğu gerekçesi ile davanın yargı yolu nedeniyle usulden reddine karar verilmiş; Bölge Adliye Mahkemesince, aynı gerekçe ile davacı vekilinin istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiştir. Ancak, 6102 sayılı TTK’nın 16/1. maddesinde ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşların da tacir sayılacağı belirtilmiştir. Aynı Kanun’un 124. maddesine göre de kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketleri, ticaret şirketlerinin türleri olarak belirtilmiştir. Taraflar Özel Kanunlar ile kurulmuş özel hukuk hükümlerine göre idare edilen kamu kuruluşu olmaları yanında ticari şekilde veya iktisadi esaslara göre işletilmekte, yaptıkları işler itibariyle de tacir sıfatını taşımakta olan anonim şirket tüzel kişiliğine haiz olup, tarafların iş ve işlemlerinin 6102 sayılı Kanun’a tabi olduğu açıktır. Bu açıklamalar uyarınca, somut uyuşmazlık yönünden adli yargının görevli olduğu gözetilip taraf delilleri toplanıldıktan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, uyuşmazlığın çözümünde idari yargının görevli olduğundan bahisle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E:2019/444, K:2019/8053, T:11/12/2019

    4. “Davalının TTK’nın 16 ve 124 üncü maddeleri kapsamında tacir niteliğini haiz, anonim şirket olarak faaliyette bulunan ve 233 sayılı KHK kapsamında verimlilik ve karlılık ilkeleriyle ticari esaslara göre hareket eden bir İDT olmasından hareketle; uyuşmazlık konusu olan doğalgaz hatlarının devrine dair hukuki ilişkide davacı ile davalı eşit yetki ve haklara sahiptir. Bu anlamda anılan hususlarda davalının kamu gücünden kaynaklanan herhangi bir üstün hak ve yetkisi bulunmamakta olup taraflar arasında tam anlamıyla bir eşitlik söz konusudur. Ayrıca davalının, uyuşmazlık konusu hususta tek taraflı, icrai ve hukuka uygunluk karinesi gibi özelliklere sahip olması gereken bir idari işlemi söz konusu olmadığı gibi devir sürecindeki fiilleri de nitelikleri itibariyle bir idari işlem yahut eylem olarak kabul edilemez. Zira davacı ile davalı arasında uyuşmazlığa neden olan devir sürecindeki hususlar tarafların ticari faaliyetlerine ilişkindir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E:2021/184, K:2023/178, T:08.03.2023

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön