I – Genel olarak
MADDE 18– (1) Tacir, her türlü borcu için iflasa tabidir; ayrıca kanuna uygun bir ticaret unvanı seçmek, ticari işletmesini ticaret siciline tescil ettirmek ve bu Kanun hükümleri uyarınca gerekli ticari defterleri tutmakla da yükümlüdür.
(2) Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir.
(3) Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.
(4) Tacir sıfatına bağlı olan diğer hükümler saklıdır.
TTK Madde 18
GEREKÇE/Madde 18 – Tasarı ile bu maddenin üçüncü fıkrasında üç köklü değişiklik yapılmıştır: (1) Hükümdeki şekil, geçerlilik şartı olmaktan çıkarılmış, ispat şartına dönüştürülmüştür. Bu amaçla eski metinde yer alan “muteber olması için” ibaresine metinde yer verilmemiştir. Bu değişikliğin sebebi, geçerlik şartının artık haklı bir gerekçesinin bulunmaması ve teknikteki hızlı gelişmedir. Ayrıca hiçbir modern kanunda bu kadar ağır bir geçerlilik şartı yer almamaktadır. Şartın tacir gibi basiretli bir işadamı için öngörülmüş olması da anlamsız bulunmuştur. (2) İadeli taahhütlü mektup taahhütlüye dönüştürülmüştür. Çünkü, burada varma teorisinin kabulünü haklı gösterecek bir gerekçe mevcut değildir. (3) Güvenli elektronik imza hem Borçlar Kanununda kabul edilmiş hem de düzenli bir sisteme bağlanmıştır. Hükme bu olanak da eklenmiştir.
KARARLAR
1. “Dava konusu taşınmazın “aile konutu” olduğu, hak sahibi olan koca tarafından davacı eşin açık rızası alınmadan davalı … lehine 22.08.2008 tarihinde ipotek tesis ettirildiği yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Davalı şirket taşınmazın tapu kütüğünde “aile konutu” olduğuna ilişkin şerh bulunmadığını, iyiniyetli olduklarını ileri sürmüştür. Davalı şirket 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi tacirdir (m.124 vd.). Her tacir ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli hareket etmekle yükümlüdür (e. TTK m. 20/2, 6102 s. TTK m. 18/2). Bu yükümlülüğü alacağına teminat olarak gösterilen taşınmazın hukuki ve fiili durumunu bilmeyi de gerektirir. Başka bir ifade ile, taşınmazın tapu kütüğünde aile konutu olduğuna dair şerh bulunmasa bile taşınmazın “aile konutu” ve kendisiyle akdi ilişkiye giren şahsın evli olduğunu davalı şirket bilebilecek durumdadır. Bu özeni göstermemiş ise iyiniyet iddiasında bulunamaz (TMK.m.3/2). Vakıa ve karinelerden iyiniyet iddiasında bulunamayacak durumu belirmiş olanın kotüniyetli olduğunun diğer tarafça ispat edilmesine de lüzum yoktur. Gerçekleşen bu hukuki duruma göre davacının açık rızası alınmadan tesis edilen ipotek sebebiyle davalı şirketin kazanımı korunamaz.” Yargıtay 2. HD., E:2014/26975, K:2015/10209, T:14.05.2015.
2. “lehine ipotek tesis edilen davalı banka tacirdir. Ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi yasa gereğidir (TTK md.20/2). Bu gereklilik teminat olarak gösterilen taşınmazın hukuki ve fiili durumu bilmeyi de içerir. Bunu yapmamışsa özenli davranmamış demektir. Bu bakımdan ipotek senedine karşı taşınmazın aile konutu olup olmadığı yönünde gerekli araştırmayı yapmayan davalı bankanın basiretli davranmadığı açık olup iyiniyet iddiası haklı değildir.” Yargıtay 2. HD., E:2014/23455, K:2015/10893, T:14.05.2015.
3. “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi lazımdır” denilmiş; aynı düzenlemeye 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 18/2. maddesinde de yer verilmiştir. Bu hüküm tacire belli durumlarda daha önce taahhüt etmemiş olduğu bazı edimler yüklenmesi veya tacirin daha geniş bir sorumluluk altına sokulması şeklinde, “külfet” niteliği taşımaktadır. Basiretli iş adamı gibi davranma yükümlülüğü, objektif bir özen ölçüsü getirmekte olup, tacirin aynı ticaret alanında faaliyet gösteren tedbirli, öngörülü bir tacirden beklenen özeni gösterme yükümlülüğüdür. Tacirin özellikle ticarî işletmesiyle ilgili sözleşmeleri yaparken ve bu sözleşmelerden … borçlarını yerine getirirken basiretli bir iş adamı gibi davranması, üstleneceği yükümlülüklerin kapsam ve sonuçlarını tartarak işlem yapması zorunludur…
Somut olayda sözleşmenin düzenlendiği 05.09.2005 tarihi itibariyle yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) “Müteahhidin borçları” başlıklı 356. maddesi ile bu maddenin 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’ndaki (TBK) karşılığı olan 471. maddesinde düzenlenen hüküm uyarınca yüklenici, üstlendiği edimleri iş sahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır.
Yüklenicinin özen borcundan … sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken mesleki ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır. 6762 sayılı TTK’nın 20/2. maddesi gereğince yüklenici, basiretli bir tacir ve iş adamı ve işinin ehli bir teknik adam gibi davranıp, … sözleşmesi ilişkisine girerek bir işi üstlenirken ekonomik gücünü, ekipmanını ve uzmanlığını en iyi biçimde değerlendirip, yeterli görmemesi durumunda o işi üstlenmekten kaçınmak zorundadır. Aksi hâlde, bunun sonuçlarına katlanır ve meydana gelen zarardan sorumlu tutulur…
Anılan bu süreçte dosyada bulunan tüm delil ve belgelerden davalı yüklenici şirketin 6762 sayılı TTK’nın 20/2. maddesi (6102 sayılı TTK m. 18/2) gereğince basiretli bir tacir ve iş adamı ve işinin ehli bir teknik adam gibi davranıp mevcut imar durumuna göre yapı ruhsatını alarak inşaata başlamadığı, imar planı tadilatına yönelik 08.11.2006 tarihinden önce herhangi bir teklifte bulunmadığı, sözleşme ilişkisinde mülga BK’nın 356. maddesine (TBK m. 471) göre kendisine yüklenen özen borcunun gereği olarak mülga BK’nın 357/3. maddesi (TBK m. 472) uyarınca genel ihbar yükümlülüğü kapsamında sunduğu imar plan değişikliği tekliflerinin belediye tarafından iki kez üst üste reddedildiği konusunda arsa sahiplerini bilgilendirerek onlara gerekli uyarıları yapmadığı anlaşılmaktadır.” Yargıtay HGK., E:2022/111, K:2022/1714, T:13.12.2022
4. “TTK’nin 18/2 maddesi gereğince basiretli bir tacirin daha ilk bakışta arkasını önünü anlayacağı bir olayı taraflarının sahadaki deyimle ‘iş paslamak’ basitliğinde yürütmeye çalıştıkları ve haliyle yürütemedikleri aşikardır. Kuşkusuz günümüzde ticaretin başarısı; sahaya da masaya da hakimiyetten geçmektedir. Zira, davacı şirketin dava dilekçesinde de bizatihi açıkladığı üzere basiretli tacir kavramından münhal, davalıdan aldığı ilk iş olmasına rağmen işin muhatapları olan tüm tarafları araştırmadığı, fiili taşıyıcı olarak sorumlu bununan davacı şirket adına hareket eden şoförünün ‘kolayca kandırılarak’ yapılan yüklemeye nezaret ettirilmediği, ülkemizin konumu, dünyada ve ülkemizde olay gününün siyasi, ekonomik ve sosyal koşullarına göre ön görülmesi gerektiği üzere, güya mobilya yüklemesi sırasında araca yabancı göçmenlerin de yerleştirildiği, olaya ilişkin açılan soruşturma sonucunda davacı hakkında takipsizlik kararı verildiği ve kararın kesinleştiği, taşıma işleri komisyoncusunun zilyetliğinde bulunan malın zıyaından veya hasarından kaynaklanmayan bir zarardan sadece 918 inci madde uyarınca kendisine düşen bir yükümlüğü ihlal etmesi halinde sorumlu tutulabileceği, somut olayda taşımaya konu malın davalı komisyoncunun zilyetliğinde olmadığı gibi malı ve göndericiyi hiç görmediği, görünürde taşımaya konu mobilya emtiasının dava dışı —–ilinde faaliyet gösterdiği anlaşılan dava dışı ——ait olduğu ve göçmenlerin de burada araca bindirildiğinden doğan zarardan varsa bir sorumluluğun işbu gönderici firmaya ait olduğu, yukarıda basiretli tacir kavramına ilişkin yapılan eleştirilen davalı yönünden de geçerli olmakla birlikte adalet ve hakkaniyet duygusu da gereği davalıya 6102 sayılı TTK’nin 918.maddesi kapsamında olayda bir kusur ve ihmal yüklenemeyeceği, davalının göçmen vaki kaçakçılığına ilişkin bulunduğu yer ve konum ile yükleme yeri itibarıyla alabileceği bir tedbir ve özen bulunmadığından maddede sayılan yükümlülüklerini ihlal eden bir davranışı olmadığı, kaldı ki işin niteliği gereği yükleme işini davalı komisyoncudan aldıktan sonra bütün sorumluluğun davacı taşıyıcıya geçtiği, böylece davalının TTK’nin 928/2 maddesi gereğince taşıma işleri komisyoncusu olarak sorumluluktan kurtulacağı sonuç ve kanaati hasıl olmuştur.” İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi, E:2021/131, K:2024/18, T:11.1.2024
5. “Mahkemece, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, davacı tarafından davalıya satılan ofis malzemeleri ayıplı ise de tacirler arasındaki ihbarların TTK’nın 18/3.maddesinde öngörülen şekillerde yapılması gerektiği, davalı tarafından yapılan sözlü ihbarın geçerli olmadığı ve davalının malları ayıplı haliyle kabul etmiş sayılacağı, davacı satış bedelinin tamamını istemekle haklı olmakla beraber temerrüdün dava açılmasıyla gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne, 13.687,04 TL’nin dava tarihinden işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir… hükmün ONANMASINA…” Yargıtay 19. HD., E:2015/17324, K:2016/4586, T:16.03.2016
6. “Somut olayda satılanın ayıplı olduğu 31.5.2012 tarihinde yapılan düğün sırasında öğrenildiğine göre 6098 sayılı TBK’nun 223. maddesi uyarınca alıcı sonradan anlaşılan bu ayıbı hemen satıcıya bildirmelidir. Bildirmez ise satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır. Tacirler arasındaki satışlarda ayıp ihbarının 6102 sayılı TTK’nın 18/3 maddesindeki usullerle yapılması gerekir. Dairemizin istikrarlı uygulaması da bu yöndedir. Davacı ayıp ihbarını 25.07.2012 tarihli noter ihtarıyla bildirmiştir. Davalı tarafından davacıya gönderilen elektonik posta mesajında şikayetin alındığına yönelik bir açıklama mevcut ise de elektronik posta mesajının Temmuz 2012 tarihli olduğu gözetildiğinde süresinde usulüne uygun bir ayıp ihbarı bulunmadığının kabulü gerekir. Mahkemece açıklanan bu yönler gözetilmeden delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurması isabetsizdir.” Yargıtay 19. HD., E:2015/11922, K:2016/9422, T:26/05/2016
7. “Dava, cari hesap ilişkisinden kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik icra takibine yapılan itirazın iptali istemidir. Mahkemece tacirler arasında ayıp ihbarının TTK’nın 18/3 maddesine göre yapılacağı, davalının süresi içerisinde ve usulüne uygun olarak ayıp ihbarında bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabülüne karar verilmiş ise de TTK m.18/3’deki tacirler arasındaki bildirim usulleri geçerlilik şartı değil ispat şartıdır. Kaldı ki ayıp ihbarı TTK 18. maddesinde sayılan işlemlerden değildir. Davalı tarafça 16.07.2014 tarihli fax ile ayıp ihbarında bulunulduğu ileri sürülmüş olup faksın davacı adresine ulaştığı davalı tarafından ispat edildiği takdirde faksla yapılan ayıp bildirimi ile ayıp ihbarının yapıldığının kabulü gerekir. Mahkemece bu konuda araştırma yapılarak dosyada bulunan faksın davacıya ait olup olmadığı tespit edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bozulması gerekmiştir.” Yargıtay 11. HD., E:2020/4077, K:2021/3351, T:06.04.2021
8. “Dava, konut sigorta poliçesi nedeniyle tazminat istemine ilişkindir.
Davacıya ait konut ve içerisinde bulunan eşyalar, 22/01/2016- 22/01/2017 vadeli poliçeyle, terör rizikosu da dahil olacak biçimde sigortalanmış; Mart- Kasım 2016 tarihleri arasında, … İli’nde terör eylemlerinin önlenmesi amacıyla yapılan müdahaleler sırasında, sigortalı konutun bulunduğu bina zarar görmüş ve tam hasarlı kabul edilip yıkılmış; konut içindeki eşya bedelinin poliçe kapsamında ödenmesi için eldeki dava açılmıştır.
Sigorta sözleşmeleri, 6102 sayılı TTK’nın 1401.maddesinde tanımlanmış olup, sigorta sözleşmesiyle sigortacı, belli bir prim karşılığında sigorta ettirenin malını yahut bedensel zararlarını doğabilecek rizikolara karşı güvence altına almaktadır. Sigorta sözleşmesinin riziko unsurunu ve menfaat unsurunu içinde barındırması gerekmektedir. Bu nedenledir ki sigorta sözleşmesi, sigortacının ve sigorta ettirenin karşılıklı güven ilişkisine dayanmakta olup, TTK’nın 1409. maddesi hükmüne göre sigortacı, sözleşmede öngörülen rizikonun gerçekleşmesinden doğan zarardan veya bedelden sorumlu olacaktır.
Sigortacı tarafından gerçek durumun bilinmesi başlıklı, TTK’nın 1438/1. maddesinde “bildirilmeyen veya yanlış bildirilen bir hususun ya da olgunun gerçek durumu sigortacı tarafından biliniyorsa, sigortacı beyan yükümlülüğünün ihlal edilmiş olduğunu ileri sürerek sözleşmeden cayamaz. İspat yükü sigorta ettirene aittir” düzenlemesi yer almaktadır ki, bu yasal düzenleme gereği, sigortacı tarafından zaten bilinen bir hususla ilgili beyan yükümlülüğüne uyulmadığından bahsedilmesi mümkün değildir.
Somut olayda; taraflar arasında güven ilişkisine dayalı olarak, terör rizikosunu da kapsayacak biçimde, davacının … il merkezinde bulunan konutu davalı tarafından sigortalanmış; poliçe vadesi içinde (poliçe düzenlenmesinden yaklaşık 2 ay sonra), konutun bulunduğu bölgede terör olaylarının önlenmesi amacıyla devlet güçlerinin müdahalesi suretiyle, poliçe kapsamındaki riziko gerçekleşmiştir.14/03/2016 tarihinde …’ta sokağa çıkma yasağı ilan edildiği, terör örgütü üyeleri tarafından yapılan eylemlere karşılık güvenlik güçlerince operasyonlar gerçekleştirildiği, operasyonlar sırasında sivil vatandaşların zarar görmemesi için sokağa çıkma yasağı ilan edildiği, bu sırada güvenlik güçleri ile terör örgütü üyeleri arasındaki çatışma sırasında zararın meydana geldiği, dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Olay tarihlerinde güvenlik güçlerinin terör örgütü üyelerine yönelik operasyonlar yaptığı ulusal basında yer almıştır. Anılan bölgede uzun yıllardır terör örgütüne karşı güvenlik güçlerinin operasyonlarının devam ettiği ve bunun tüm kamuoyu tarafından bilindiği dikkate alındığında, davalının TTK’nın 18/2. maddesine göre basiretli bir tacir gibi hareket etmesi ve riziko analizi konusunda gerekli dikkat ve özeni göstermesi gerekeceğinden, dava konusu olayda TTK’nın 1435. maddesi anlamında sigortalının beyan yükümlülüğünü ihlal ettiği kabulü yerinde değildir.
Diğer taraftan, sözleşmenin yapıldığı sırada davacının evi hasar görmediğinden, riskin muhtemel olmaktan çıkıp kesin hal aldığından da bahsedilemez. Sözleşmenin yapılması sırasında, riskin gerçekleşeceği, diğer bir ifade ile evin hasar göreceği de mutlak değildir. Nasıl ki deprem bölgesi olan yerler için deprem teminatı verilebiliyorsa, terör bölgesi olan yerde de teröre karşı teminat verilebilir. Zaten, sigorta, gerçekleşebilme ihtimali olan riskler için yapılır ve riskin gerçekleşme ihtimalinin yüksek olması ise riskin mutlak surette gerçekleşeceği anlamına gelmez. Ayrıca, risk ölçümünde ve değerlendirmesinde uzman olan sigortacı, bölgeyi bilmesine rağmen, teröre karşı teminat verip bu riski üstlenmiştir.
Açıklanan nedenlerle; TTK’nın 18/2. ve 1438/1. maddeleri gereği, tacir konumunda olan davalı sigortacının zaten bildiği (hayatın olağan akışına göre de bilmesi gereken) hususların, davacı sigortalı tarafından ayrıca beyan edilmesi gerekmeyeceğinden, zararın poliçe teminatı kapsamında olduğu gözetilerek, 5233 sayılı Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun hükümleri gereği davaya konu edilen eşya hasarları için davacıya devlet tarafından ödeme yapılıp yapılmadığının araştırılması ve zararın belirlenmesi için rapor alınması ile oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle, davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bozulması gerekmiştir.” Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, E:2021/10405, K:2022/5345, T:21/03/2022