TTK Madde 336

II – Kuruluş belgeleri

MADDE 336–  – (1) Esas sözleşme, (…) [1] değerleme raporları, ayın ve işletme devralınmasına ilişkin olanlar da dâhil olmak üzere, kurulmakta olan şirketle, kurucular ve diğer kişilerle yapılan ve kuruluşla ilgili olan sözleşmeler (…) [2] kuruluş belgeleridir. Bunlar, sicil dosyasına konulur ve birer nüshaları şirket tarafından beş yıl süreyle saklanır.



[1] 15/7/2016 tarihli ve 6728 sayılı Kanunun 73 üncü maddesiyle, bu fıkrada yer alan “kurucular beyanı” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.
[2] 26/6/2012 tarihli ve 6335 sayılı Kanunun 41 inci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “ile işlem denetçisi raporu,” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
TTK Madde 336

TTK Madde 336” hakkında 2 yorum

  1. GEREKÇE/Madde 336 – Kuruluş belgeleri sınırlı sayı (numerus clausus) olarak belirtilmiştir. Madde, kuruluşun denetlenmesi (m. 351), sorumluluk (m. 351, 358, 549, 562 ve 563), sermaye artırımlarına ve diğer komşu kurumlara ilişkin hükümlerin uygulanması yönünden önemlidir. Ancak, kuruluş belgelerinin bazılarının sorumluluk bakımından dikkatle değerlendirilmesi gerekir. Meselâ, esas sözleşme ve kuruluşla ilgili her sözleşme ve bu sözleşmelerdeki her kanuna (Tasarıya) aykırı hüküm, Tasarının 549 uncu maddesi çerçevesinde sorumluluğa yol açmaz. Aykırılık, 549 ve devamı hükümleri anlamında sorumluluk doğuracak nitelikte olmalı veya Tasarının 562 inci maddesi bağlamında olayda suçun unsurları var olmalıdır.

    Hükmün amacı, aleniliği sağlamak, gizli sözleşme yapılmasını olabildiğince önlemek ve paysahipleri sözleşmesini (shareholders agreement) kuruluşun ve şirketler hukukunun saçağının dışında tutmaktır. Sözleşmeler dahil, kuruluşla ilgili bütün belgelerin sicil dosyasına tevdi edilmesinin sebebi budur. Gizli sözleşme veya belgenin varlığı 349’a aykırı ise, muvazaa oluşturuyor ya da kuruluşun temel güvencesi olan önlemleri perdeliyorsa kanunen sorumluluk doğurabilir.

    Sözleşmelerin, kuruluş belgelerinin sorumluluğun ve dolayısıyla 549, 562 ve 563 üncü maddelerin kapsamı içine alınmasının sebebi, kurulmakta olan şirket üzerinden menfaat sağlanmasına olabildiğince engel olmaktır. Bu hüküm 351 inci madde ile birlikte ve sermayenin korunması amacına uygun olarak yorumlanıp değerlendirildiğinde, sermayenin ve paysahiplerinin korunmaları, tatmin edici ve ratio legis’e uygun bir şekilde gerçekleşecektir.

    Diğer yandan 336 ncı madde, 353 üncü maddedeki fesih davası yönünden de önem taşımakta ve 356 ncı. maddede öngörülen kanuna karşı hile hükmü ile tamamlanmaktadır.

  2. KARARLAR

    1. “Olaya uygulanacak 6102 sayılı TTK’nın 478. maddesi uyarınca, ilk esas sözleşmeyle veya esas sözleşme değişikliğiyle bazı paylara imtiyaz tanınabilir. İmtiyaz mali haklara ilişkin olabileceği gibi yönetsel haklara ilişkin de olabilir. TTK’nın 360. maddesi uyarınca, esas sözleşmede yer verilmek koşuluyla “belirli bir grubu oluşturan pay sahiplerine ve azlığa yönetim kurulunda temsil edilme hakkı tanınabilir. Dairemizin yerleşik içtihatları doğrultusunda imtiyaz belirli grup ortaklık paylarına veya azlığa tanınır. TTK’nın 452. maddesinde bahsedilen müktesep haklar ise bizzat ortağın şahsına tanınır. İmtiyazlı paylar ortaklık paylarının devriyle birlikte aynı niteliği haiz olan yeni ortağa geçerken, müktesep haklar ortaklık paylarının devriyle birlikte yeni ortağa geçmez. TTK’nın 421/3-b maddesi uyarınca sermayenin en az %75’ini oluşturan pay sahiplerinin olumlu oyu ile payda imtiyaz oluşturulması mümkün iken, belirli bir ortak lehine oluşturulan müktesep haklar ise sözleşmesel haklar niteliğindedir ve oluşturulması diğer tüm pay sahiplerinin olumlu oyunu gerektirir.

    Davaya konu 12.01.2017 t. OÜGKT öncesinde, anonim şirket esas sözleşmesinin 11. Maddesine göre; YKÜ sayısının 6 olduğu, tüzel kişi ortakları temsil eden üye sayısının 4/6 (%66,6), gerçek kişileri temsilen seçilecek yönetim kurulu sayısının 2/6 (%33,3) olduğu halde, yönetim kurulu üye sayısının 8’e çıkarılmasıyla birlikte tüzel kişilerin belirleyeceği YKÜ sayısının 7/8 (%87,5), gerçek kişi YKÜ sayısının 1/8’e (%12,5) indirildiği, bu şekilde gerçek kişi ortaklara tanınan YK’da temsil edilme oranının düşürüldüğü ve imtiyazının zedelendiği, her ne kadar TTK’nın 454. maddesi uyarınca usulüne uygun olarak İPSÖK onayına sunularak bu konuda bir ret veya kabul kararı alınmamış ise de, OÜGKT’da alınan kararların aynı zamanda TTK’nın 445. maddesi uyarınca da denetime tabi olduğu ve buna göre alınan kararların kanuna, esas sözleşmeye ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olmaması gerektiği, bu anlamda makul, makbul ve meşru bir gerekçe olmaksızın gerçek kişi ortakların yönetim ve temsil haklarının azaltılması veya ortadan kaldırılmasının özellikle TMK’nın 2. Maddesinde anlamını bulan dürüstlük kuralına aykırı olduğu, aynı şekilde daha önce butlan sebebinden farklı olarak bu davanın toplantı tarihinden itibaren en geç üç ay içerisinde açılması gerektiği, nitekim somut olayda birleşen dosya davacısının yasal sürede bu davayı açması nedeniyle Mahkemece kararın TTK’nın 446. maddesi uyarınca iptaline karar vermesinin haklı ve yerinde olduğu kanaatine varılmıştır. Aynı şekilde, boşalan YKÜ konusunda sözleşmenin 11. maddesine atıf yapılması nedeniyle bu maddenin de iptaline karar verilmesi isabetli olmuştur.
    Öte yandan aynı maddede, gerçek kişileri temsilen YKÜ belirleme imtiyazının da kaldırılarak, bu hakkın gerçek kişi ortaklardan münhasıran …’e tanındığı, bu şekilde anılan ortağa imtiyazın ötesine gidilerek, şahsına yönetim hakkı tanınmakla sözleşmesel bir hak sağlandığı, böyle bir hakkın sağlanabilmesi için tüm ortakların oybirliği gerektiği halde, davalı-b.dosya davalısı …’in karşı oyuna rağmen anılan şahıs lehine müktesep hak oluşturulmasının yoklukla malül olduğunun kabulü gerekir ise de Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yokluk yerine iptal kararı verilmesi sonuca etkili görülmemiş ve karar sonucu itibariyle isabetli olmuştur.

    TTK’nın 366/1. maddesi uyarınca YK’na ait olan YK Başkanı ve Başkan Vekilini seçme hakkının yönetim kuruluna ait olduğu kabul edilmiş, ancak bu yetkinin genel kurula bırakılabileceği öngörülmüştür. TTK’nın 340. Maddesi uyarınca, anonim şirketlere ilişkin hükümler kural olarak emredici niteliktedir ve ancak Kanun’un müsaade ettiği ölçüde bu kurallardan sapılabilir. Söz konusu maddede kaçış klozu bulunmakla birlikte bu hakkın ancak genel kurula devri mümkün olup, her hangi bir ortağa imtiyaz olarak tanınması mümkün değildir. Bu nedenle, esas sözleşmenin 11.1. maddesiyle bu hakkın Çinli ortak SEP’e tanınması “emredici hükümler” ilkesine aykırı ve bu sebeple TTK’nın 391/1-b maddesi uyarınca anonim şirketin temel yapısına aykırı kararlardan olmakla butlanla batıl olduğu kabul edilmesi gerekir. Aynı şekilde TTK’nın 375/1-d maddesi uyarınca müdür seçimleri münhasıran YK’nın devredilemez yetkileri arasında sayılmış olup, Kanun’da bu konuda bir kaçış klozu öngörülmediğinden, bu yetkinin esas sözleşmenin 11.2. maddesindeki değişiklikle ortaklardan birine verilmesi de, “emredici hükümler” ilkesine aykırı ve butlan ile batıl ise de Bölge Adliye Mahkemesi tarafından butlan yerine iptal kararı verilmesi sonuca etkili görülmediğinden karar sonucu itibariyle isabetli olmuştur.” Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E:2021/3844, K:2022/9063, T:14.12.2022

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön