II – Iskat usulü
MADDE 483– (1) Kanunun 482 nci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının uygulanabilmesi için, yönetim kurulu tarafından, mütemerrit pay sahibine, 35 inci maddede yazılı gazete ile esas sözleşmenin öngördüğü şekilde ilan yoluyla şirketin internet sitesinde de yayımlanacak bir mesajla ihtarda bulunulur. Bu ihtarda, mütemerrit pay sahibinin temerrüde konu olan tutarı bir ay içinde ödemesi, aksi hâlde, ilgili paylara ilişkin haklarından yoksun bırakılacağı ve sözleşme cezasının isteneceği belirtilir.
(2) Nama yazılı pay senetlerinin sahiplerine bu davet ve ihtar, ilan yerine, iadeli taahhütlü mektupla ve internet sitesi mesajı ile yapılır. Bir aylık süre, mektubun alındığı tarihten başlar.
(3) Mütemerrit pay sahibi, yeni pay sahibinin ödemelerinden açık kalan tutar için şirkete karşı sorumludur.
(4) 501 inci madde hükmü saklıdır.
GEREKÇE/Madde 483 – Madde, 6762 sayılı Kanunun 408 inci maddesinin kural olarak tekrarıdır. Ancak Tasarıda “ilgili paylar” ibaresi eklenerek uygulamada, gereksiz de olsa, tartışmalara yol açan bir konuda açıklık sağlanmıştır. Gerçekten, paysahibinin bedelleri ödenmiş paylardan yoksun bırakılması mümkün değildir. Yoksun bırakılma sadece ıskat usulünün uygulandığı paylar için söz konusudur.
KARARLAR
1. “İstinaf Mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, ıskat hususu 6102 sayılı TTK’nın 482 ve 483. maddelerinde düzenlenmiş olup, benzer maddelere 6762 sayılı TTK’nın 406, 407 ve 408. maddelerinde de yer verildiği, ıskat prosedürünü uygulama konusunda yetkinin yönetim kuruluna ait olup, bu yetkinin devredilemez yetkilerden olduğu, ıskatın uygulanması için sermaye borcunu yerine getirmeyen ortağın 6102 sayılı TTK’nın 481. maddesine göre temerrüde düşürülmesi, TTK’nın 483. maddesi uyarınca gazete yoluyla ilan yapılarak bir ay içinde sermaye borcunu ödemesi gerektiği, aksi halde paylara ilişkin haklarından yoksun bırakılacağının belirtileceği, yönetim kurulunun şirketin hak ve menfaatleri doğrultusunda sermaye borcunu ödemeyen ortak hakkında icra takibi yapabileceği gibi, ıskat usulünü de uygulayabileceği, yönetim kurulu ıskat veya sermaye borcunun ödenmesi konusunda herhangi bir işlem yapmamış ise azınlık pay sahiplerinin mahkemeye başvurarak ıskat prosedürünün uygulanmasını isteyemeyeceği, azlığın hakları arasında yönetim kurulunu ıskat konusunda toplantıya çağırma ve karar almasını sağlama hak ve yetkisinin bulunmadığı, herhangi bir ortak sermaye borcunu yerine getirmemiş ise azınlık pay sahibinin yapabileceğinin 6102 sayılı TTK’nın 369. maddesi kapsamında görevini özenle ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmek yükümlülüğü altında bulunan yönetim kurulu üyelerine, TTK’nın 553. maddesine göre kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurları ile ihlal ettikleri iddiasıyla sorumluluk davası açmaktan ibaret olduğu gerekçesiyle, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir…Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK’nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA…” Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E:2018/2214, K:2019/7637, T:28/11/2019
2. “Sermaye borcunu ödemeye davet yazısının ıskat ihtarını içermemesi, sadece borç miktarı ile, ödeme süresi ve yerini gösteren ifadeler bulunması gerekirken, davalı şirketin 6762 s. TTK’nın 408. maddesinde yer alan ıskat ihtarında bulunması gereken ihtarları da içerdiği, bilahare gönderilmesi zorunlu olan ihtardan bahsedilmeksizin, verilen bir aylık süre içerisinde borcun ödenmemesi halinde ortaklıktan ıskatına karar verileceği ihtarında bulunulduğu anlaşılmaktadır. Davacılara doğrudan ıskat ihtarının gönderilebilmesi için ilan veya ihtara gerek olmaksızın ana sözleşme hükümlerince kendiliğinden mütemerrit olmaları, bunun için ise ortakların borçları ve ödeme tarihinin anasözleşmede net olarak belirlenmiş olması gerekir. Oysa, sermaye koyma borcunun yerine getirilmesi için anasözleşmede kesin bir vade belirlenmediği gibi, gönderilen ödemeye davet ve ihtarnamelerde yer alan meblağ ile anasözleşmedeki sermaye borcu miktarlarının örtüşmediği, gecikme faizlerini de içerdiği anlaşılmaktadır. Keza ödemeye davet yazısının gönderildiği tarih itibariyle, şirketin kuruluşunun tesciline nazaran, sermaye koyma borcunun ödenmesi için konulan üç yıllık sürenin de henüz dolmadığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple 26.03.2012 tarihli ihtarnamelerin aynı zamanda ıskat ihtarını da içerdiğinden ödemeye davet olarak nitelendirilmesi ve sonuç doğurmasının mümkün görülmediğinden, 13.01.2013 tarihli ihtarların ise öncesinde usulüne uygun ödemeye davet bulunmaması nedeniyle sonuç doğurmayacağından davacılar vekilinin karar düzeltme istemlerinin kabulü ile Dairemizin 14.05.2015 gün ve 2014/10338 Esas, 2015/6915 Karar sayılı bozma ilamının kaldırılarak sonucu itibariyle doğru olan yerel mahkeme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.” Yargıtay 11. HD., E:2015/12168, K:2016/9107, T:24.11.2016
3. “Dava, davacıların, davalı anonim şirketin ortaklığından ıskat edilmelerine ilişkin 04.03.2013 tarihli yönetim kurulu kararının yok hükmünde olduğunun tespiti istemine ilişkin olup mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Anonim ortaklıklarda, pay sahibinin borcu, taahhüt ettiği payların karşılıklarını ifaya yöneliktir. Bu ilke, hem nakdi, hem de ayni sermaye taahhüdü için geçerlidir. Bu ortaklıklarda paydaşlardan ödenmemiş bakiye sermaye taahhütlerinin istenmesi ve buna bağlı olarak gündeme gelen pay sahiplerinin ıskatı usul ve şartları, mülga 6762 sayılı TTK’nun 406-408. maddelerinde düzenlenmiş olup 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nun 481-483. maddelerinde de bu hükümlerle paralel düzenlemelere yer verilmiştir. Buna göre, 406. madde uyarınca payların bedelleri anasözleşmede başkaca hüküm yoksa pay sahiplerinden ilan suretiyle istenir. Bununla birlikte, 406. maddede yazılı olduğu şekilde ilan suretiyle değil de ortaklara taahhütlü mektupla çağrıda bulunulması halinde tebliğ edilen bu çağrı, gazetede ilandan daha kuvvetli bir bildirme yolu olduğundan, bunun da geçerli olduğunu kabul etmek gerekir.(Dairemizin 21.02.1980 tarih, 456/818 sayılı ilamı) Sermaye borcunu ödemeyen bir pay sahibinin ıskat edebilmesi için öncelikle temerrüte düşürülmesi gerekir. Temerrütün söz konusu olabilmesi için de bakiye sermaye borcunun ödenmesi konusunda yetkili organın bir karar alması ve bunu sözleşmede öngörülen usul ve şekilde talep etmesi, uygulamadaki ifade ile, apel işlemini yapması gerekir. Şayet anasözleşmede, sermaye borcunun ödeme süreleri ve miktarı duraksamaya neden olmayacak biçimde belirlenmiş ise pay sahibine ihtar gerekmeksizin temerrüt oluşur. Temerrüte düşen ortağa, yönetim kurulu tarafından 6762 sayılı TTK’nun 37. maddesinde yazılı gazete ile anasözleşmenin öngördüğü biçimde ilan suretiyle bir ay içinde ödemeye davet ve aksi halde haklarından mahrum edileceğinin ve ortaklıktan çıkarılacağının ihtar edilmesi gerekmektedir.
Somut olayın incelenmesine gelince; Şirket anasözleşmesinin 6. maddesinde sermaye borcunun 1/4’ünün tescilden itibaren 3 ay içinde, kalan miktarın ise 3 yıl içinde ödeneceği düzenlenmiştir. Şirket, 21.04.2009 tarihinde tescil edilmiş olup anasözleşmede öngörülen 3 yıllık süre 21.04.2012 tarihinde dolmaktadır. Davalı tarafça davacılara gönderilen 26.03.2012 tarihli ihtarnamede, 12.03.2012 tarihli yönetim kurulu gereğince miktarı da gösterilmek suretiyle sermaye taahhüdünün 1 ay içinde ödenmesi istenilmiş, aksi halde temerrüte düşüleceği ve temerrüt nedeniyle ortaklıktan ıskat edileceği ihtar edilmiştir. 12.03.2012 tarihli yönetim kurulu kararı, 16.04.2012 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’nde de ilan edilmiştir. Borcun ödenmemesi üzerine gönderilen 31.01.2013 tarihli ihtarnamenin içeriği de ilk ihtarname ile aynı niteliktedir. Her ne kadar mahkemece, ıskat ihtarının da bulunması nedeniyle söz konusu ihtarnamelerin ihbar yerine geçmeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de sermaye borcunun ödenmesine ilişkin yönetim kurulu kararının, 16.04.2012 tarihli gazetede ilan edilmekle davacıların temerrüte düşürüldüğü, kaldı ki sözleşmenin tescilinden itibaren 3 yıl geçmekle de TTK’nun 407/1. maddesi uyarınca davacıların temerrütlerinin gerçekleştiği, temerrüt tarihinden sonra gönderilen 31.03.2013 tarihli ihtarnameler ile de TTK’nun 408.(6102 sayılı Kanun’un 483. maddesi) maddesinde düzenlenen ikinci sürenin de verildiği, verilen ikinci süre ilan edilmemiş olmakla birlikte yukarıda belirtildiği gibi ihtarname ile davacılara tebliğ edildiği gözetildiğinde ıskat için gerekli prosedür yerine getirilmiş olup aksi yöndeki mahkeme gerekçesi doğru olmamıştır. Öte yandan, her ne kadar davacı tarafça kendilerinin şirketten alacaklı oldukları ve sermaye borcunun bu alacaktan mahsup edilebileceği ileri sürülmüş ise de mahkemece bu iddiaya ilişkin bir değerlendirme yapılmamış, davacılar tarafından da bu karar gerekçe yönünden temyiz edilmediğinden mahkemece, davalı şirketin ıskata ilişkin yönetim kurulu kararının usulüne uygun olduğunun kabulü ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.” Yargıtay 11. HD., E:2014/10338, K:2015/6915, T:14.05.2015
4. “…dava, TTK’nun 446. maddesine dayalı olarak açılan genel kurul karar iptali istemine ilişkindir. Davacı, 17.04.2014 tarihli genel kurulda sermaye arttırımına gidildiğini, sermaye payı taahhüdünü ödememiş olması nedeniyle birleşen davaya konu 15.12.2014 tarihli genel kurulda yeniden sermaye arttırımına gidilemeyeceğini iddia ederek sermaye arttırımına ilişkin ikinci maddenin iptali istemiyle dava açmış olup, mahkemece TTK’nın 483. maddesindeki yasal sürelere riayet edilemeksizin yapılan ıskat işleminin yasaya uygun olmadığı gerekçesiyle birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, davalı, 29.04.2014 tarihli genel kurulda alınan sermaye arttırımı kararına istinaden davacının ödemesi gereken sermaye payını ödememesi nedeniyle bu paylar yönünden davacının ıskat edildiğini ve söz konusu payların diğer ortaklarca alınıp bedellerinin de ödendiğini savunmuştur. Mahkemece işbu davada ıskatın usulsüz olduğu için geçersiz olduğu yönünde karar verilmiş ise de; ıskat işlemi ile ilgili karar dosyada bulunmamakta olup, şirket tarafından verilen ıskat kararının kesinleşip kesinleşmediği, ıskat kararının usulsüz olduğu istemiyle iptaline dair dava açılıp açılmadığı belli değildir. Bu durumda mahkemece, davacının sermaye arttırımı suretiyle edinmiş olduğu paylar hakkında verilen ıskat kararının kesinleşip kesinleşmediği, kesinleşmiş ise 3. kişilerce alınan bu payların bedellerinin ödenip ödenmediği ve bu suretle 15.12.2014 tarihli genel kurulda yeniden sermaye arttırımına gidildiğinde TTK’nın 456/1. maddesi gereğince payların nakdi bedellerinin tamamen ödenmiş olup olmadığı incelenmeksizin eksik incelemeye dayalı olarak birleşen davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.” Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E:2016/2633, K:2016/5659, T:25.05.2016
5. “Dava, 6102 sayılı TTK’nın 640/3 maddesi gereğince ortağın haklı sebeplerle çıkarılması istemine ilişkin olup, mahkemece ortağın sermaye koyma borcunu ve şirketten aldığı borcu vadesinde ödememesi gerekçesiyle şirketten çıkarılmasına karar verilmiştir.
Ancak, TTK’nın 585. maddesinin atfıyla somut olaya uygulanması gereken aynı yasanın 480. vd. maddelerine göre ortağın sermaye borcunu ödememesi nedeniyle temerrüde düşmesi halinde 483. maddede gösterilen usulün gerçekleştirilerek ortağın şirketten ıskat edilmesi mümkündür. Sermaye borcunu ödememesi halinde ıskat usulü özel olarak yasada düzenlenmiş olduğundan bu hususun haklı sebep kabul edilerek yasanın 483. maddesinde öngörülen usul uygulanmadan ortağın çıkarılması mümkün değildir. Ayrıca, ortağın şirketten aldığı borcu ödememesi halinde de yasal yollara müracat edilmesi mümkün bulunduğundan mahkemece bu sebeplere dayalı olarak ortağın çıkarılmasına karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.” Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E:2016/1728, K:2017/4475, T:18/09/2017
6. “Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, limited şirket ortağının sermaye koyma borcunu ödememesi nedeniyle temerrüde düşmesi halinde 6102 sayılı Yasa’da özel bir usul düzenlenmiş olup, 6102 sayılı TTK’nın 483. maddesi hükmüne göre hareket edilerek ortaklar kurulu kararı alınıp davalıya sermaye koyma borcunu yerine getirme hususunda ihtar yapılması, ihtara rağmen borcun yerine getirilmemesi halinde 483.madde de düzenlenen hükümlerin uygulanmasının zorunlu olduğu, bu nedenle davalının sermaye koyma borcunu yerine getirmemesi nedeniyle 6102 sayılı TTK’nın 640. maddesi hükmü uygulanarak şirket ortaklığından çıkarılmasının mümkün olmadığını, ayrıca davalı ortağın şirketten almış olduğu borcun ödenmemesi nedeniyle yasal yollara başvurulması mümkün olup davacı şirket tarafından bu hususta icra takibi başlatıldığı, bu nedene dayalı olarak da ortaklıktan çıkarma talep koşullarının oluşmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir… usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA…” Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E:2020/6439, K:2021/4233, T:29.04.2021