A) Kavram
MADDE 573– (1) Limited şirket, bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulur; esas sermayesi belirli olup, bu sermaye esas sermaye paylarının toplamından oluşur.
(2) Ortaklar, şirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdürler.
(3) Limited şirket, kanunen yasak olmayan her türlü ekonomik amaç ve konu için kurulabilir.
GEREKÇE/Madde 573 – Tanımdan daha çok, limited şirketin nitelik ve özelliklerini tanıtan Tasarının 573 üncü maddesi 6762 sayılı Kanunun 503 üncü maddesinden ikisi sisteme ilişkin olmak üzere üç noktada farklıdır. Sisteme ilişkin birinci değişiklik tek kişilik limited şirketin kurulmasına ve yaşamasına olanak tanınmasıdır. İkincisi ise ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerinin açıkça kanuna alınmış olmasıdır. Diğer değişikliklerin başında eski metinde öngörülen ve esas sermaye paylarının senede bağlanamayacağına dair hükmün yer açısından daha uygun olan 593. maddeye taşınmış olması ve paylar için nama yazılı senet çıkarılabileceğinin belirtilmesidir. Ayrıca, limited şirketlerin sigortacılık yapamayacaklarına dair yasak Sigorta Murakabe Kanununda öngörülen tür zorunluğu sebebiyle, tekrara düşmemek için kanundan çıkarılmıştır, Terim yönünden önemli değişiklik “esas sermaye payı” teriminin kullanılmış olmasıdır.6762 sayılı Kanun, “konulması taahhüt edilen sermaye” yanında, ondan farklı anlam taşıyan “sermaye payı” kavramına yer vermiş ve “sermaye payı”nın konulması taahhüt edilen sermayeye göre tayin olunacağı” hükmüne yer vermişti (6762 sayılı Kanunun 518 inci maddesinin birinci fıkrası). Bu iki kavram, kaynak İsv. BK m. 789 (1) hükmünde yer alan “Stammeinlage/ L’apport” ve “Gesellschaftsanteil/part sociale”ye dayanıyor ve karışıklıklara sebep oluyor, bu sebeple her iki ülkenin öğretisinde eleştiriliyordu. İsviçre tasarısı gibi de Tasarı da terim birliğini sağlamıştır.
Ayrıca, 125 inci maddenin birinci fıkrası hükmünde belirtildiği için şirketin tüzel kişiliği haiz olduğu 573 üncü maddede tekrarlanmamıştır.
Diğer yandan, kanun bugüne kadar uygulanan düzenden ayrılmamış, İsv. BK’nın aksine ve Alm. LŞK ile uyum halinde, bir sınırlama yapmaksızın kural olarak tüm tüzel kişilerin limited ortak olabilmesine olanak sağlamıştır. Oysa, İsv. BK 772 ile İsviçre Tasarısında “bir veya daha fazla kişiler veya ticaret şirketleri” denilmiştir. İsviçre Tasarısında yer alan “kişileri amaçlayan sermaye şirketidir” ibaresi hem daraltıcı ve sınırlayıcı görülmüş hem sermaye şirketi nitelendirmesi 125 inci maddenin ikinci fıkrası hükmünde yapıldığından burada tekrarlanmamıştır. Tek kişilik limited şirket bugün bir gereksinim olduğundan ve AET’nin 89/667 sayılı Yönergesi, limited şirkette bu “sınıf”ı gerekli gördüğünden kanuna bu yönde açıklık getirilmiştir. Bu adım sadece önemli bir gereksinime cevap vermek ve AB hukuku ile uyumu sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda uygulamadaki bazı görünüşte ortaklarla kurulan limited şirketlerden doğan kötüye kullanmalara da engel olacak, ayrıca perdeyi kaldırma kuramının uygulanmasına da yardım edecektir.
Karar-1: “Kural olarak Türk Hukukunda ortaklar, limitet şirketin borçlarından sorumlu değildirler. Ancak, 6183 sayılı Yasa’nın 35. maddesinde limitet şirketin ortakları, ortaklıktan tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye payları oranında doğrudan doğruya sorumlu tutulmuşlardır. Ortağın bu borcu, onun ortaklığa koyduğu veya koymayı üstlendiği sermayeden ayrı olarak, ayrı ve bağımsız bir niteliğe sahiptir. Fakat, anılan sorumluluk ikincil bir sorumluluktur. Ortaklara başvurulması, ancak ortaklıktan tahsil imkansızlığının ortaya çıkması koşuluna bağlıdır.” (Yargıtay 11.HD.’nin, E.:2007/12483, K.:2009/1428 sayı ve 9.2.2009 tarihli kararı. Kararın tam metni için bkz. Levent YARALI, Limited Şirketin Kamu Borçlarından Müdürlerin ve Ortakların Sorumluluğu, Ankara, Yaklaşım Yayınları, 2010, s. 317-319).
Karar-2: “Davalı şirket TTK sistemine göre sermaye şirketlerinden limited şirket nev’inden olup ortaklar şirkete karşı yasal istisnalar dışında yükümlü oldukları sermaye miktarı kadar borçlu bulunup, bu borçlarını ödemekle sorumluluktan kurtulurlar. Bu ilkenin bir sonucu olarak limited şirketin borcundan dolayı ortaklar ve şirket müdürü sorumlu olmayıp, bunlar hakkında doğrudan doğruya takipte bulunulamaz.” (Yargıtay 11.HD.’nin, E.:2005/13363, K.:2007/406 sayı ve 18.1.2007 tarihli kararı. Kararın tam metni için bkz. YARALI, age., s. 364-366).
Karar-3: “Limitet şirkette ortağın asli borcu, taahhüt ettiği sermayeyi ödemekten ibarettir. Sermaye borcu da ortaklık sözleşmesi ile ortaklığa karşı yüklendiği borcu ifade etmektedir. Kural olarak Türk Hukukunda ortaklar, limitet şirketin borçlarından sorumlu değildirler. Bu durum karşısında, şirket adına ödeme yapan davacı ortağın alacağını ancak şirket tüzel kişiliğinden talep edebileceği, davalı ortağın şahsi sorumluluğu bulunmadığı dikkate alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.” (Yargıtay 11.HD.’nin, E.:2007/4706, K.:2008/6620 sayı ve 21.5.2008 tarihli kararı. Kararın tam metni için bkz. YARALI, age., s. 672-674).
Karar-4: “Bir sermaye şirketi türü olan limited şirketlerde, ortaklar açısından sınırlı sorumluluk ilkesi geçerlidir. Ortağın asıl borcu, taahhüt ettiği sermayeyi ödemektir. Sermaye borcunu tam olarak yerine getiren ortağın sorumluluğu sona ermektedir. Ortaklar, limited şirketin borçlarından şahsen sorumlu değildirler. Başka bir ifade ile limited şirket, iki veya daha fazla gerçek ve tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulup, iktisadi konularda faaliyet gösteren, ortaklık borçlarından sadece ortaklığın malvarlığı ile sınırlı olarak sorumlu bulunduğu, esas sermayesi muayyen ve bu sermaye ortakların sermaye paylarının toplamına eşit olan ortaklıktır. Ortakların sorumluluğu sadece ortaklığa karşıdır ve esas sermaye payı ile sınırlıdır. İlke olarak kanun, ortaklarla limited şirket alacaklıları arasında bir ilişki kurmamış, alacaklılara gereğinde ortaklara başvurma imkanını tanımamıştır. Bu ilkenin üç istisnası vardır. Birincisi, TTK.’nun 532/f.3 maddesindeki açığı kapama yükümü, ikincisi selef sıfatıyla sorumluluk (TTK.529, 530 ve 531 maddeleri) ve üçüncüsü ise kamu borçlarından ortakların sorumluluğudur. Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun’un 4369 sayılı Yasa ile değişik 35 nci maddesi, limited şirket ortaklarının, şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacağını ve bu Kanun hükmüne göre takibe tabi tutulacağını hükme bağlamıştır. Ortağın anılan bu borcu, onun limited şirkete karşı taahhüt ettiği veya ödediği sermaye borcundan ayrı, bağımsız bir borçtur. Sorumluluk, sermaye payı oranıyla sınırlıdır. Fakat, bahse konu borcun doğabilmesinin ön koşulu, amme borcunun limited şirketten tahsil imkanının bulunmamasıdır. Başka bir anlatımla, amme borcunun, muhatabı olan şirketten tahsili yoluna gidilmesine rağmen, tahsilinin mümkün olmaması halinde ortakların sorumluluğu söz konusu olur. Kamu borcundan dolayı ortakların sorumluluğu, belli koşulların varlığı halinde, sermaye miktarı ile değil, sermaye payları oranında olup, somut olayda şirketin hiçbir mal varlığının bulunmadığının anlaşılması karşısında davacının şirketin ödemiş olduğu amme borcunu davalı diğer ortağa payı oranında yansıtmasında bir usulsüzlük yok ise de; yukarıda yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere bir ortağın şirkete verdiği borcu diğer ortağa payı oranında yansıtmasına hukuken olanak bulunmadığı gibi, tasfiyenin sağlanması için ve sırf bu amaca yönelik olarak yapılan tasfiye memuru ücreti, ticaret odası aidatı ve noter masrafları gibi giderlerin davalıdan tahsilini haklı gösterecek nedenlerin karar yerinde değerlendirilip gerekçelendirilmemiş olması da doğru görülmemiş ve kararın açıklanan nedenle davalı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” (Yargıtay 11.HD.’nin, E.:2008/2927, K.:2009/12238 sayı ve 1.12.2009 tarihli kararı. Kararın tam metni için bkz. YARALI, age., s. 674-677).