“Kavram olarak yokluk; bir hukuki işlemin doğabilmesi için öngörülen ve kurucu nitelikte olan emredici hükümlere aykırılık halidir. Bu aykırılık, işlemin unsurlarında eksikliğe yol açar ve işlemi “yokluk” ile sakat hale getirir. Yok sayılan işlem, şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluk, bunu ileri sürme konusunda hukuki menfaati bulunan herkes tarafından her zaman ileri sürülebilir ve tespit ettirilebilir, hâkim tarafından da re’sen dikkate alınır. Mahkemenin vereceği tespit hükmü, bu durumu açıklayıcı niteliktedir.
Şirketler hukukundaki emredici hükümlere göre, genel kurul kararlarının oluşabilmesi için iki kurucu unsur gereklidir: Birincisi genel kurul toplantısı yapılması, ikincisi toplantıda karar alınmasıdır. Bunların birisindeki eksiklik halinde, işlem (karar) hiç doğmamış sayılır; yani baştan itibaren yoktur. Örneğin, karar alınmadığı halde alınmış gibi gösterilirse veya Bakanlık temsilcisinin toplantıda bulunmaması halinde işlem, yoklukla sakat olacaktır.
Butlan ise; bir işlemin, konusuna ilişkin emredici hükümlere aykırı olması halidir. Eş söyleyişle, bir işlemin konusu; kanuna, ahlaka, adaba, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı ya da, imkânsız ise, bu işlem batıldır. Yokluktaki gibi, butlanda da kesin geçersizlik söz konu-sudur; hâkim bunu re’sen göz önünde bulundurur ve herkes bu geçersizliği, iptal davasında öngörülen üç aylık süreyle bağlı olmaksızın ileri sürebilir ve tespit ettirebilir. Yokluk ve butlan arasında sonuçları değil, sebepleri bakımından farklılık bulunmaktadır (Fatih Bilgili, Ertan Demirkapı, Şirketler Hukuku, 2012, 2. Baskı, s.190).
Mülga Türk Ticaret Kanunu’nda bir işlemin batıl hale gelmesine örnek olarak 392. madde hükmü verilebilir. Anılan yasa hükmünde, sermaye artırım koşullarına uyulmamasının kararı batıl hale getireceği düzenlenmiş olup, ikinci fıkra aynen; “Esas sermayenin artırılması yukarıki hükümlere göre icra edilmemiş ise bu husustaki muameleler batıl ve bundan dolayı da idare meclisi azalariyle murakıplar; şirkete, münferit ortaklara ve üçüncü şahıslara karşı müteselsilen mesuldürler.” şeklindedir. Bunun yanı sıra, toplantı ve karar nisabının bulunmaması da (6762 Sayılı TTK m. 378) butlan sebeplerine örnek olarak verilebilir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E:2013/1048, K:2014/430, T:02.04.2014
Yokluk Nedir? – Hukuki Tanım
““Yokluk”; bir hukuki işlemin doğabilmesi için öngörülen kurucu veya şekli nitelikte olan emredici hükümlere aykırılık halidir (Mehmet Bahtiyar, Ortaklıklar Hukuku, s.196). Bu aykırılık, işlemin unsurlarında eksikliğe yol açar ve işlemi “yokluk” ile sakat hale getirir. Yok sayılan işlem, şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluk, bunu ileri sürme konusunda hukuki menfaati bulunan herkes tarafından her zaman ileri sürülebilir ve tespit ettirilebilir, hâkim tarafından da re’sen dikkate alınır. Mahkemenin vereceği tespit hükmü, bu durumu açıklayıcı niteliktedir. Yokluk ve butlan hallerinin varlığı halinde bu hususun mahkemelerce re’sen gözönünde bulundurulacağı ve herkesin bu geçersizliği, mülga 6762 sayılı TTK’nın 381. maddesinde (6102 S. TTK 445-446) düzenlenen koşullara tabi olmaksızın ileri sürebileceği Hukuk Genel Kurulu’nun 12.03.2008 gün ve 2008/11-246 E., 2008/239 K. sayılı ilamında da benimsenmiştir.” Yargıtay 11. HD., E:2019/1941, K:2020/435, T:15.01.2020
Hukuki İşlemlerin Hükümsüzlüğü : Yokluk – Mutlak Butlan – Nisbi Butlan
“Hukuki işlemlerin hükümsüzlüğü farklı şekillerde karşımıza çıkabilir.
A) Yokluk: Bir hukuki işlemin kurucu unsurlarının tamam olmaması halinde, söz konusu hukuki işlem varlık kazanamaz ve hukuki ilişki kurulamaz; ortada bir hukuki işlem “yok”tur. (Oğuzman/Barlas, Medeni Hukuk, Giriş-Kaynaklar- Temel Kavramlar, İstanbul 2018, S. 2019) Örneğin yerleşik Yargıtay İçtihatlarına göre şirket genel kurullarında gerekli toplantı ve karar nisabı sağlanmadan alınan kararlar yok hükmündedir.
B) Kesin Hükümsüzlük (Mutlak Butlan): Bir hukuki işlemin kurucu unsurları tamam olmakla beraber, genel geçerlilik şartlarının gerçekleşmemiş olması halinde, o hukuki işlem batıldır, yani kesin olarak hükümsüzdür. Hukuki işlemlerin kesin hükümsüzlüğünü gerektiren sebepler; irade beyanında bulunan kimsenin tam ehliyetsizliği (temyiz kudretinin olmaması), işlemin konusunun emredici hukuk kurallarına, genel ahlâka (âdâba) aykırı veya imkansız olması, işlemin muvazaalı olması ve hukuki işlemin geçerliliği için aranan şekle uyulmamasıdır. (Oğuzman-Barlas a.g.e, s 221) Örneğin limited şirketlerde TTK 595. Md. Gereği esas sermaye payının devri ve devir borcunu doğuran işlemlerin yazılı şekilde yapılması ve imzaların noterce onanması bir şekil şartıdır, bu kurula uyulmaması kesin hükümsüzlük sonucunu doğurur.
C) İptal Edilebilirlik (Nisbi Butlan): Bu tarz hükümsüzlük hali, çeşitli görünümlerde ortaya çıkmaktadır. Bunların ortak yanları, sakat işlemin tam olarak hükümsüz hale gelmesi için, ihlal edilen geçerlilik şartı ile korunan tarafa bir iptal hakkı tanınmış olmasıdır. Buradaki iptal hakkı, niteliği itibariyle bozucu yenilik doğuran bir haktır. Bu hakkın kullanılması iledir ki, işlem kesin olarak hükümsüz hale gelir. (Oğuzman-Barlas a.g.e s.230) Hata, hile, ikrah ve gabin ile sakat olan hukuki işlemler bu kapsama girmektedir. Yapıları bakımından farklı olan bu kavramlar hukuki işleme etkileri bakımından da doğurdukları hukuki sonuçlar birbirinden farklıdır. Genel olarak tıpkı yoklukta olduğu gibi mutlak butlan durumu da ilgili herkes tarafından, her zaman ileri sürülebilir. İşlemi hükümsüz kılmak için bir dava açmaya veya beyanda bulunmaya ihtiyaç yoktur; işlem kendiliğinden hükümsüzdür. Açılmış herhangi bir davada bir hukuki işlemin kesin hükümsüz olduğu ortaya çıkarsa, hiç kimse bu durumu ileri sürmüş olmasa dahi hakim işlemin hükümsüzlüğünü re’sen nazara olmak zorundadır. Bir sürenin geçmesi veya geçersizliğe yol açan olgunun sonradan ortadan kalkması ile geçersiz işlemi geçerli hale gelmez. Geçersiz hukuki işleme dayanan borcun ifa edilmiş olması da işlemi geçerli kılmaz. İfa edilmiş bulunan edimin iade edilmesi gerekir. (Oğuzman-Barlas a.g.e. S. 225) Bu noktada önümüzdeki uyuşmazlığa da ışık tutacak şekilde “yokluk” ile “mutlak butlan” arasındaki en önemli fark karşımıza çıkmaktadır. “Mutlak butlanda” (kesin hükümsüzlükte) geçersizliği ileri sürme hakkının kötüye kullanıldığı hallerde geçersizliği ileri süren hukuken korunmaz. (MK m.2) İşlem sanki geçerli imiş gibi yine de sonuç doğurur, fakat bu, çok özel ve istisnai bir durumdur. Buna karşılık işlemde “yokluk” söz konusu ise, işleme MK m. 2’ye dayanılarak sağlık kazandırılması asla mümkün değildir. (Oğuzman-Barlas a.g.e. s. 225) İşbu uyuşmazlıkta davacı bazı genel kurul kararlarının gerekli nisap sağlanmadan sahte imza ile alındığını dolayısıyla söz konusu genel kurul kararlarının yoklukla malul olduğunu iddia ettiğine göre; yokluk halinde MK m. 2’ye dayanılmaz kuralından hareketle mahkemece davacının yokluk iddiasının dosya kapsamı çerçevesinde değerlendirilmesi gerekirken, yokluk iddiasının ileri sürülmesinin MK m. 2’ye aykırılık oluşturacağı gerekçesiyle davanın reddi yönündeki kararı onayan daire kararına karşı yapılan karar düzeltme talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken aksi yöndeki sayın çoğunluğun görüşüne iştirak etmiyorum.” Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E:2020/6294, K:2021/6781, T:02/12/2021, Karşı Oy.